KAOSUN ÖĞRETTİKLERİ/HATIRLATTIKLARI

Son dönemde en sarsıcısını deprem olarak yaşadığımız, hayatın içinde rutinizimi, normal akışımızı bozan bazı şeyler olur/oluyor. Biz de bu aralar babamızın hastalığı üzerinden yaşıyoruz bunu. 

Teravih vaktinde artan bir karın ağrısıyla acilde yeşil alana, oradan sarı alana, oradan da genel cerrahi servisine taşınmış olduk. İlk yirmi dört saat hanımla beraber hastanede kalmak icap etti. Bu da hastamızla beraber herkesin düzenini bir anda değiştirmiş oldu.

Hastanın telaşı, çocuklar evde kaldı, okula gidecekler, kimi için sahur, kimi için sabah kahvaltısı, yarım kalan ve devam etmesi gereken işler, hazırlıklar gibi kaos konuları oluşmaya başladı.

Tam bu noktada ya birilerinin takviye olması gerekiyor ya da herksin kendisine yeter hale gelmesi… 

Küçük bir döngü oluşturmaya çalışsak da oturmuş bir yapı kurmak kolay olmadı. Ki dün akşam zar zor iftara eve gelebildim, gece yarısı hanımı kardeşimle yer değiştirdik ve sabah vazifeyi devralmak üzere tekrar eve geldim. Sahur vardı, onu oğlan halleder dediler; zira uykusuzluğun nasıl bir tablo oluşturacağını kestirebilir durumda değildim. Bir de sabah küçük oğlanın kahvaltı meselesi var, Allah kerim…

Gece oğlan bir şeyler hazırlamış, sağ olsun, atıştırmaya çalıştık, yarı açık gözlerle. Sabah ufaklık için kalkamadım, fakat kendime geldiğimde kahvaltısını yapmış olarak buldum. Detayını nöbet devri için hastaneye gelip gittiğimizde annesine anlattı.

Meğer, sabah kalkmış, saklama kabındaki kalan mantıyı almış. Dolapta yoğurt bakırı olduğunu hatırlayıp, mantı için oradan yoğurt almış. Topçikom ve birkaç malzeme daha ekleyip kahvaltısını yapmış. Sonra da bulaşıkları toplayıp tezgâha güzelce yerleştirmiş.

Akabinde anladık ki okulunda bununla alakalı bir çalışma olmuş, oradan hatırladıkları üzere de bunlar gerçekleşmiş.

Bunu gerçekten önemsedim. Yani okulların sadece bilgi depolayan yerler değil de hayata hazırlayan merkezler olmasını can u gönülden tekrar arzu ettim. Çocuğun okulda gördüğü bir şey, olur ki bazen hayat kurtarır. Her şey okulda verilecek diye bir şey yok tamam, ama çocukların okulda cereyan eden şeyleri ve öğretmenlerini dinledikleri de vakıa.

Bu hadise, lise birinci sınıfta yaşadığımı bir hatıraya taşıdı beni. Meslek dersleri hocamız “Su nasıl dağıtılır?” diye bir sual sormuştu. Tabii ki garipsemiş, bu da soru mu der gibi bakmıştık. Fakat o arkasında durmuş ve öğretmenler odasından bir sürahi ve bardak getirtmişti. “Kim dağıtmak ister?” diye sormuştu. İyi ki “Ben!” demişim, o gün.

Önce sürahiyi sol elime aldırdı, sonra bardağı sağ elimle ama alttan tutmamı istedi. Sonra suyu bardağa doldurup servis ettim arkadaşlara. Bu hayatımın en kalıcı işlerinden oldu. Zira bir su dağıtmakla bir usül, dahası usulün varlığını öğrenmiş/yaşamıştım. Sonraki pek çok meselemde, öğrendiğim bu usül meselesi yer etti ve işlerimi daha disiplinli, organize yapmama vesile oldu. 

Sağ olasın öğretmenim…

Okulların dört güne inmesi muhabbeti dolaşıyor medyada. Ders/bilgi yükleme anlamında tamam, ama okulların hayatı öğrenilen yerler olması hayati bir mesele. Dolayısıyla mekân ve içerik anlamında müspet her değişiklik önemli olacaktır.

Bu sadece ilköğretimde değil, yüksek öğretim için de böyle, bence. Mühendislikler laboratuvar ve atölyelerden, ziraat, orman, su ürünleri gibi olanlar da tarladan, bahçeden, ormandan, sudan çıkmamalı diye düşünürüm. Onların okulları buralar olmalı. Hayatla, doğayla ve ilgili insanlarla iç içe olmalılar. Ağaçtan yapılan kalem kadar, ağacın kendisine de dokunabilmeliler…

Vesileyle, eğitim, minibüs düzenindeki sıralardan, amfilerden çıkıp hayatla buluşmalı; anladım.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s