Çocuk kitabı yazarları ile yapılan bir çalışmada rahmetli Şafak Tavkul bir hatırasını anlatmıştı. Japon asıllı çizer bir arkadaşımla muhabbet ediyorduk; ayağımızda kot pantolon, elimizde coca cola olduğu halde… Halbuki ikimiz de doğunun çocuklarıydık. Japon çizgi filminden bir sahneyi hatırlıyordum; çocuk korkunç bir canavardan kaçarken eve geliyor, kapıda duruyor ve ayakkabılarını çıkardıktan sonra eve giriyordu.
O heyecan, korku ve telaş halindeyken bile ayakkabısını çıkarmayı ihmal etmemişti. Japonlar kendi kültürlerini bir şekilde çocuklarına aktarırlar. Bunu arkadaşıma hatırlatınca, ikimiz de gülümsedik, acılı…
Birkaç gündür “seccade” konuşuluyor bizim memlekette. Kareyi hepiniz biliyorsunuz. Siyasi parti liderlerinden birisi, yanındaki diğerleriyle birlikte çektirdikleri bir fotoğraf karesinde ayakkabılarıyla seccadelerin üzerinde duruyorlar. Gelen tepkiler üzerine de fotoğraf çektirme telaşı yüzünden fark edemedikleri açıklamasını yapıyorlar!
Yahu, korkunç bir canavardan kaçan bir çocuk için bile gözden kaçmaması gerektiği göze sokula sokula anlatılan eve girerken ayakkabının çıkarılması hadisesi bir tarafta, diğer tarafta böyle bir gerekçeyi duymak gerçekten trajikomik bir hadiseden başka bir şey değil.
Ha bir de bu aralar, bahsi geçen ayakkabı sahibi ile omuz omuza gelen başka bir siyasi parti lideri de konu hakkında bir din adamına(!) danışmış, efendim, İslam’a göre seccadeye ayakkabı ile basmak diye bir günah yokmuş.
Çevir kazı yanmasın, uzar gider bu işler ince ince…
İnsan bu kareyi görünce iki şey geliyor hatıra, en azından benim hatırıma. Eğer gerçekten fark edilmeyen bir durum olmuşsa, özür dilemesini bile bilmeyen bir zihniyet duruyor karşımızda, eyvah.
Bile bile verilen bir pozsa bu şayet, geçmişiniz ne ki şimdiki durumunuzu yadırgayalım diyor insan, onlar açısından. Hele bu zihniyet girdiği yarışta hasbelkader başa geçerse o ayakların seccadede kalmayıp, secdeye giden başların üzerine çıkacağını görmek için ise Simpsonlar izlemeye ya da Time dergisini takip etmeye gerek yok. Fotoğraf ortada.
Eyvah eyvah…
Bir de seccadeye kutsiyet atfediliyor muhabbeti yapan alnı secdeye giden tipler var ki onları da ne bileyim…
Efendimiz (sav), “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir.”[1] demiştir. Rabbimiz “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin”[2] diyerek secdeyi, çokça secde etmek manasındaki seccadeyi adres göstermiştir. Bunlarla birlikte hem dünyadaki hem de ahiret yolculuğumuzdaki istikamet rotalarımız ve mola alanlarımız, secde edilen yer manasındaki mescidler olmuştur.
Hiçbir şeye eğilmeyen mümin başların eğildiği/eğilmesi gereken tek yer secdedir, başın yere konduğu yeri ifade eden ve o makamla değerlendirilen seccadeler olmuştur. Ve bizler ne evlerimize ne mescidlerimize ayakkabıyla girmediğimiz gibi, seccadeye de ayakkabıyla basmayız.
Basanı da ihtar eder, aymazlığını yüzüne vurur, saygısızlığını gösteririz elbette.
Konuyla alakalı çizgi film tavsiyem de yok maalesef. Zira bunları anlatan çizgi filmler yapabilir durumda değiliz henüz. Bu da bir yaramız olarak dursun bir kenarda.
Hazır seccade konuşuluyor, olanlar ve olacaklar aşikâr ediliyorken, bereketini ve feyzini aradığımız secdesi bol şu Ramazan günlerinde secdemizin, seccademizin, mescidlerimizin kıymetini bilelim ve Allah’a yakın olduğumuz secdelerimizde bolca dualar edelim…
[1] Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 78
[2] Bakara, 153