DÜNYAYI BEN Mİ DÜZELTECEĞİM?

Bugün haberlere göz atarken Emine Erdoğan’ın BM’deki konuşması ve orada geçen şu cümle dikkatimi çekti. “Buradan, ‘Dünyayı ben mi kurtaracağım?’ diye düşünen herkese, seslenmek istiyorum; evet siz, evet biz kurtaracağız dünyayı.”

Öyle düşünmeye çalıştım, fakat koca dünyada küçücük kaldığımı, elimin uzandıklarının kısa olduğunu, sesimi duyurabildiklerimin az ve sınırlı olduğunu gördüm. Bu haldeyken nasıl olur da bu sözün muhatabı olabilirim diye düşünürken şu malum hikâye düştü zihnime.

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün keyif yapıp evde oturacağını hayal ediyordu. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu, ama şu an dışarıya çıkmayı hiç mi hiç istemediğinden vakit kazanması gerekiyordu. Gözüne gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası ilişti. Dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı: “Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim!” dedi.

“En iyi Coğrafya hocasını getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!” diye düşündü. Fakat aradan on dakika geçmeden oğlu koşarak yanına geldi. “Babacığım, haritayı düzelttim, artık parka gidebiliriz!” dedi.

Adam gördüğüne inanamadı ve oğluna “Sen dünyayı tanımıyorsun ki, nasıl oldu da hem de bu kadar kısa sürede yapabildin?” diye sordu. Çocuk da gayet sakin ve kendinden emin olarak şu ibretlik cevabı verdi: “Evet baba, dünyayı tanımıyorum ama insanı tanıyorum. Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti!”

Formülü bulmuştum, insanı düzeltirsem dünya kendiliğinden düzelirdi. Hangi insandan başlasam, beni kim dinler ki derken, cama yansıyan görüntüme ilişti gözüm. Elbette dedim, kendimden başlamalıyım. Diğerlerine göre en iyi tanıdığım, rahat ulaşabileceğim, az çok birbirimizi anlayabildiğimiz ben ile başlamalıyım. Dünyanın daha iyi bir yer olması için benim iyi olmam lazım. En büyük ve önemli sorumluluğum bu.

Bu tefekkür Hz. Ömer’e taşıdı beni. Hani iki çoban koyunlarını otlatırken onlardan birisi “Eyvah! Halife vefat etti” der de diğerinin “Nereden biliyorsun?” diye sorduğu suale, “Baksana kurt koyuna saldırdı. O hayatta iken bir kurdun koyuna saldırdığı vaki midir?” diye cevap verir. Sonradan öğrenirler ki Halife gerçekten vefat etmiştir.

Hakikaten nasıl oluyor da hilafeti döneminde bir kurt bile koyuna saldıramıyor? Her tarafa kamera mı yerleştirmiş? Kurtlara çip mi takmış? Hayır. Anladım ki Allah, Hz. Ömer’den razı olmuş ve onun hilafeti zamanında, nasıl adil ve muttaki bir kul olduğunu göstermek için bu hali diğer insanlar için daha görünür kılmış.

Demek ki dedim, insanın düzelmesi ancak Allah’ı razı etmek ve ona hakiki kul olmaktan geçiyor. İçinde bulunduğumuz Ramazan-ı Şerifi de fırsat bilerek buna daha gayret etmem lazım diyerek, başta kafamı karıştıran suale cevap bulduğumu düşünerek bir parça huzur buldum.

BM’de ve diğer meclislerde kürsüye çıkıp “Hey millet, bir insan dünyaya bedeldir. İnsana, onun gerçek sahibi ve halikını bilerek yatırım ve istikamet kazanmasına vesile olacak işler yapmak en büyük sorumluluğumuzdur” diyebilir miyim, bilmiyorum. Fakat yolu düşen olur da benim yerime söylerse de memnun olurum.

Kalın sağlıcakla. Ramazan’ın bereketi üzerinize olsun.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s