Yaklaşan bir seçim ve buna bağlı olarak gündemde dolaşan aday adaylık meselesi, adaylık konusunda, aslında her insanın aday olduğu ve hayatı boyunca pek çok seçimlerden geçtiği mevzuunu hatırlattı bana. Çok takılmak istemesem de zihnimden çıkaramadım. Vesileyle, zihne ve kalbe gelenleri yazıya dökmüş oldum.
Bugüne kadar nelere ve ne kadar çok aday olduğunuzu biliyor musunuz? Elbette biliyorsunuz, hatırlamak babında soruyorum. En evvel “Elest Bezminde” verdiğimiz sözle Allah’a mümin bir kul olmaya aday olduk mesela. Dünyaya gelmekle evlat olmaya, insan olmaya, doğduğumuz memleket, coğrafya, toplum vs. cihetiyle onların özellikleriyle bezeli, aynı zamanda kendine özgü haliyle toplumda bir fert olmaya aday olduk.
İnsan olmak, buna bağlı olarak geniş bir kabiliyet ağına sahip olmak ve cüzi iradeyle serbest bırakılmak hasebiyle adaylık konusunda önümüzde o kadar çok seçenek oldu ki. Biz içlerinden bazılarına ya kendi seçimlerimiz ya da bizim dışımızdaki tercihlerle aday olduk. Ya kabul ettik ya da reddettik. Nihayetinde bulunduğumuz yaşlara geldik.
Şimdilerde, doğuştan aday olduğumuz seçenekler arasından seçimlerimiz neticesinde çeşitlenerek ortaya çıkan sonuçlarla anne-baba, kardeş, asker, karı-koca, bey, paşa, vatandaş, cemaat, mesleğimize göre beyaz yakalı, işçi, köylü vs. vs. olduk.
Bu arada, bu adaylık çerçevesinde bulunduğumuz yerlere sözler vererek geldik. Evlendik mesela. Memurun ve imam efendilerin “Şu şu şartlarda evlenmeyi kabul ediyor musun?” sualine “Evet” dedik. Doğuştan aday olduğumuz askerliğin kapısından girerken, dünyamıza ait ne varsa dışarıda bırakıp, askerliğe ait olanlarla kuşanarak vatan ve millet savunmasında kararlılığımızla “Evet” dedik, “Emredersin” dedik. Her sabah işe giderken, dahil olduğumuz mesleğe göre üzerimize giydiğimiz elbisemizle, o işi yapacağımıza dair söz vermişliğimizi koyduk ortaya.
Aday olmakla söz vermenin doğru orantılı olduğunu da gördük, göre-geldik. Evet, en evvel “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine “Bela” diyerek söz vermiştik. Namzet kılındığımız vazifenin ve verdiğimiz sözün icrası/doğrulanması için gönderildiğimiz dünyada çabalar bulduk kendimizi.
Zamanla anladık ki varlığımız ve içindeki bütün çabalar, adaylıklar, söz vermeler, verdiğimiz bu sözü doğrulamak üzerine imiş. Her ne çaba içerisine girersek girelim, bunlar, verdiğimiz bu sözü doğrulamazsa boş bir oyalanmadan ibaretmiş, anladık.
Zira sermaye olarak verilen ömrümüzü verdiğimiz söz çerçevesinde harcayıp harcamamaya göre ahirette cennet veya cehenneme aday olduğumuzu da bildik. Bütün insanlık olarak, insanlığın ortak bilgisi ve tecrübesiyle fark ettik. Bildirilenlere kulak verenlerle vermeyenlerin tarih sahnesindeki albümlerine baka baka bugünlere geldik.
Ekranlara, medyaya yansıyan şu aday adaylık konuşmaları, zaten aday olan ben ve hepimiz için, adaylığımızı tekrar hatırlatmasından dolayı, sağladığı farkındalıktan ötürü kulağıma hoş geldi. Fakat ahiret yolcusu her insan için bezm-i elestte verdiği sözü hatırda tutmak ve ona göre davranmak şu mihnet yurdu dünyada ne kadar meşakkatli ise, adaylığa adım atacak herkes için -her platformda- kolay olmayacaktır, değildir.
Çünkü aday olmak aynı zamanda söz vermek demektir, ki bu da sözünde durabilmeyi istilzam edecektir. Ne diyelim, Allah herkesin gönlüne göre versin. Hayırlı eylesin, hayırlara vesile eylesin. Kulluk namzedi ben ve benim gibiler için de “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emrinde sabit kadem olabilmeyi nasip etsin.