GEMİDEN KİMİ ATMALI?

Yaşadıklarımızla ilgili olarak gündem herkesin olduğu için hemen her yerde farklı açılardan konuşmalar oluyor, bir araya gelen insanlar kendi gördüğü yerden bir şeyler konuşmaya devam ediyor. 

Bu iyi bir şey. “İnsanlar konuşa konuşa anlaşır” cümlesi çerçevesinde doğru ve yanlışlar, doğru ve yanlış olanlar üzerinden ortam durulur, anlaşılan anlaşılır ve inşallah doğru bir istikamete oturarak hayat devam eder.

Şahit olduğum konuşmalardan birisinde şöyle bir mevzu vardı. Yunus (as)’ın yaşadığı ve bize ders olarak kalan şeylerden bahisle, madem aynı gemideyiz, o zaman zarar verenleri gemiden atmalı diyordu birisi.

Yunus (as)’ın hadisesini hatırladım. Kur’an’da, “Hani (o), dolu gemiye kaçmıştı. Nihâyet (gemidekilerle birlikte) kur’a çekti de kaybedenlerden oldu. Derken o (kendi kendini) kınayan bir kimse olduğu hâlde balık onu yuttu.”[1]

Tefsirde şöyle denmiştir: “Hz. Yunus (as) hakkındaki اَبَقَ tabiri, ‘efendisinden kaçan köle’ manasındadır. Hz. Yunus (as), kavmine hiddetlenip Allah’ın iznini beklemeden oradan uzaklaştığı için mecazi olarak böyle tavsif edilmiştir. 

Bindiği gemi denizin engininde duraklayıp yüzemeyince, gemiciler o zamanki bir itikada binaen: ‘Bu gemide muhakkak efendisinden kaçmış bir köle vardır. Kur’a atalım, onun kim olduğu meydana çıkar!’ dediler. Nihâyet kur’a çekildi ve çekilen kur’a Yunus (as)’a çıktı. Kabul etmediler. Üçüncü kur’a da kendisine çıkan Yunus (as): ‘Efendisinden kaçan köle benim!’ dedi ve denize atıldı.”[2]

İşte benim de duyduğum o muhabbette böyle diyordu birisi: İçimizde sahibinden kaçan köleler yani kullukta sıkıntı yaşayan, hatta kullukta isyana kadar giden, beyinsizliklerinden dolayı[3] gemimizde bulunan herkesin helak olmak tehlikesiyle karşı kaşıya kaldığı birileri var, onları gemiden atmak lazım…

Sonra mevzuu şöyle toparladı. “Hakiki muhacir, Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk eden kimsedir.”[4] Zira günümüzde hicret edecek yer ve inzivaya çekilecek bir mağara bulmak zor. Fakat herkes hata ve günahlarını ve Allah’ın üzerine haram kıldığı şeyleri terk etmekle hicretini gerçekleştirebilir.

Aynen bunun gibi aynı gemide bulunan bizler unutmamalıyız ki her birimizin bedeni de bir gemi gibidir. Yunus (as) hakkında ayette geçen “o (kendi kendini) kınayan bir kimse olduğu hâlde” ifadesiyle kendimize bakabilir ve kötü olan hallerimizi gemiden atmakla yani onlardan kurtulmakla selamete erebiliriz.

Selametin yolu da şu olmuştur Yunus (as) için: “Fakat gerçekten o, tesbîh edenlerden olmasaydı, mutlaka (insanların) diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.” Yunus (as)’ın tesbihi bizler için de kurtuluşun anahtarıdır.

Nasıl münacatta bulunmuştu Yunus (as): “Senden başka ilâh yoktur; seni tenzih ederim! Gerçekten ben (nefsine) zulmedenlerden oldum!”[5]

Ayetin izahına dair şu cümleler, durumumuzu anlamaya ve yaşadıklarımıza nasıl tepki vermemiz gereğine ışık tutacaktır:

“Şu münacatın sırr-ı azimi (büyük sırrı) şudur ki: O vaziyette esbap bilkülliye sukut etmiş (sebepler tamamen hükümsüz kalmış). Çünkü o hâlde ona necat verecek (kurtaracak) öyle bir Zât lâzım ki; hükmü hem balığa hem denize hem geceye hem cevv-i semaya (havaya) geçebilsin. Çünkü onun aleyhinde ‘gece, deniz, hût (balık)’ ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine musahhar (hizmetkar) eden bir Zât onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı olsa idiler, yine beş para fâideleri olmazdı. Demek esbabın tesiri yok. Müsebbibü’l-esbâb’dan (sebepleri yaratan Allah’tan) başka bir melce’ (sığınacak kimse) olamadığını ayne’l-yakîn gördüğünden (gözüyle görmüş gibi anladığından), sırr-ı Ehadiyet (Allah’ın her yerde bütün isimleriyle hazır oluşu sırrı), nur-ı tevhîd (Allah’ın birliğinin nuru) içinde inkişaf ettiği (ortaya çıktığı) için şu münacat birdenbire geceyi, denizi, hûtu musahhar (hizmetkar) etmiştir.”[6]

Rivayet odur ki Mahmud Efendi’ye 17 Ağustos depremi olmadan evvel şöyle bir sual tevcih edilir: “Efendim büyük deprem olacağı konuşuluyor. İstanbul’u terk edelim mi?” Cevap manidardır: 

“İstanbul’u değil, günahları terk edin!”


[1] Saffat Suresi, 140-142

[2] Nesefî, c. 4, 46

[3] A’raf Suresi, 155

[4] Buhari, İman 4, Rikak 26; Nesaî, İman 9

[5] Enbiya Suresi, 87

[6] https://oku.risale.online/lemalar/birinci-lem-a

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s