Yüzyılın en geniş, etkili ve yıkıcı depremini yaşıyoruz. On ilimizde binlerce canımız emaneti sahibine teslim eyledi, şehiden ahirete gitti. Rabbim cümlesine kemal-i rahmet, mağfiret ve meyve-i cennet ihsan eylesin.
On binlerce yaralımız, Şafi-i Hakiki olan Rabbimizin inayetine ve kalanların himmetine muhtaç. Devlet ve millet bütün kurum ve kuruluşlarıyla zamana karşı yarışarak gayret ediyor, bir can daha göçük altından selametle çıkar mı diye canını dişine takıyor…
Alanın genişliği, tahribatın büyüklüğü, hava şartlarının zorluğu imtihanı daha da zorlaştırsa da imtihan, bu. Bu, hepimizin imtihanı. Herkesin fert fert yapacağı bir şeyler muhakkak var. On liralık sms’ten tutun, bir kolinin ucundan tutarak fayda sağlamaya, el açıp dua etmeye, bedenen müsaitse bölgedeki çalışmalara yardım etmeye, durumuna göre en ihtiyaç olanlardan başlayarak ayni yardımlar sağlamaya kadar… aklı, gücü neye yeterse, yapabileceği bir şeyler muhakkak var.
Böyle bir zamanda sadece haber takip etmek, gevezelik yapmak bizi mesul eder. İmtihanımıza zarar verir. Manen zarar görürüz…
Ve müspet hareket! Bu çok önemli.
Yapıcı olmak, fayda sağlayacak söz ve fillerde bulunmak; yalan yanlış haberler servis etmemek, birlik ve beraberliğe zarar verici tarzda konuşmamak, olacağı olmayacak tarzda etkilememek, bu tarz yalan söylemlere kulak vermemek önemli!
Evet, konuşulması gereken bazı gerçekler var. Eksikleri tamamlamak için söylenecek sözler ve yapılacak işler var. Ümit ederiz tez zamanda sadece konuşmak değil, fiile de dökeriz…
Fakat öncelikli olan/acil yapılması gereken yardım çalışmaları, müspet hareket, pozitif enerji ve doğru bakış açısı.
Ama maalesef, maalesef şu büyük depremin içinde başka bir deprem daha yaşıyoruz: ahlak depremi.
Göçük altındaki insanlarla irtibat kurup şerefsizlik yapanlar, kendi diliyle belasını arayıp deprem olsun diye dua edenler, her şeyin yerle bir olduğu şu dünyada, gözünün önünde cereyan eden dehşete rağmen bir şeyler çalmaya çalışanlar, marketleri yağmalayanlar… sükût!
Hele, sözüm ona fizik profesörü olmuş heriflerin, “Deprem takdir-i İlahi değil, takdir-i siyasi” demeleri, her fırsatta küfrünü kusmaktan geri durmayan namussuzların “İnsanı depremden koruyan (haşa) Allah değil, ülkenin mühendisleridir” sözleri, her bir canın enkaz altından çıkışında tekbir getirilmesini yadırgayanların garabetleri, “Rabbimiz, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme”[1] ayetini hatırlatıyor, “Âmin Ya Rabbi” dedirtiyor.
Dünyanın dört bir tarafından geçmiş olsun açıklamaları, arama kurtarma yardımları, maddi destekler gelirken, içimizdeki beyinsizlerin olanı görüp ona göre hareket etmek yerine ya siyasetten ya da iman zafiyeti veya yoksunluğundan gelen pervasızlıkları ve ikrarları, ahlaki depremin şiddetini ortaya koyuyor.
Allah’ım maddi-manevi her türlü bela ve musibetten, yozlaşmadan, tahribattan sana sığınırız. “Ey halleri halden hâle çeviren. Hâlimizi en güzel hâle çevir.” Birlik ve beraberliğimize zarar verecek şer ve şerirleri bertaraf eyle.
Devletimize ve milletimize zeval verme. Kubbedeki tuğlalar gibi birbirimize destek olarak inayet-i İlahiyeye mazhariyetimizi nasip eyle.
[1] “İçimizden bazı beyinsizlerin yaptığı şeyler yüzünden bizi helâk mı edeceksin? (Helâk etme ya Rabbi!) Bu, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla kimi dilersen (küfürlerindeki ısrarları sebebiyle) dalâlete atar, kimi de dilersen (hikmetine binaen kendi lütfundan) hidayete erdirirsin. Sen bizim velimizsin; artık bize mağfiret eyle ve bize merhamet buyur; çünkü sen bağışlayanların en hayırlısısın!” (A’raf, 155)