Bugün ne yazmasam diye düşündüm. Hiçbir şey dedim, kendi kendime. O zaman “her şey” yazmalıyım diye bir sonuç çıkardım ve kâğıda “her şey” yazdım. Fakat gözüm ve aklım “şey” kelimesinde kaldı.
Neydi ki bu şey?
TDK diye bir şey var, gidip oraya bakayım, bakalım ne diyor diye vardım kapısına. Aynen şöyle diyordu: “Madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda bir söz.”
Bu kez de aklım eşya ve belirsiz anlam kelimelerine takıldı. Eşya şey ile benziyordu. Evet eşya, şey kelimesinin çoğuluymuş. Yani şey oldu, şeyler… buyur buradan yak.
Çoğalan şeyle beraber merakım da arttı ve yolculuğuma devam ettim. Bu kez durağım, Google “şey” arama sıralamasında ikinci gelen wikipedia oldu. Ben de sondan başa geleyim dedim ve oraya baktım.
Buradaki şey ise felsefi bir kavramdı. Devamında, şey aslında hiçbir şeydir, hiçbir şey olduğu için de her şeydir. Hiçlik kavramıyla arasında gizli bir bağıntı vardır. Burada sözü edilen hiçlik, sonsuzluğa işaret eden hiçliktir, yazıyordu.
Yani cümle şimdi de şöyle bir düzene oturmuştu: şey aslında şeydir, ondan dolayı şeydir.
Sualim hala cevabını bulabilmiş gözükmüyordu. Hakikaten neydi bu şey?
Bu kez İslam Ansiklopedisi karşıladı beni. Orada bir madde vardı bu isimde. Madde altında yapılan açıklamalarda şunlar yazılmıştı. Fiilin diğer mastarı meşîet olup şey kelimesinin manasıyla ilişkilidir. Bazı dil âlimleri bu ilişkiden ötürü şey kelimesine “dilenen, istenen” anlamı vermiştir.
Şey: dilenen, istenen.
Hmm. Bakalım bunun ardından ne çıkacak?
Şöyle bir paragraf daha var ve bu açıklama gönlüme su serpti: “Ragıp el-İsfahânî, şey için ‘bilinebilen ve hakkında haber verilebilen’ şeklinde bir tanım yapar ve kelimenin hem ism-i meful, hem ism-i fâil anlamında kullanılabileceğini söyler.
Meselâ, ‘De ki, tanık olmak bakımından hangi şey daha büyüktür?’ mealindeki ayette[1] geçtiği gibi Allah hakkında kullanıldığında fâil, ‘De ki, Allah her şeyin yaratıcısıdır’ ayetinde[2] olduğu gibi başka varlıklar için kullanıldığında meful manası taşır ve Allah’ın yaratmayı dilediği bütün nesneleri ifade eder. Nitekim meşîet de ‘Allah’ın dileyip yaratması’ demektir. Şeyler de ilâhî meşîetin konusu olarak düşünülmelidir.”[3]
Şey ve meşiet bağlantısı İşaratü’l-İcaz tefsirinden tanıdık gelmişti, onu hatırladım vesileyle. Orada da şöyle diyordu: “Mevcuda ve mevcudata ‘şey ve eşya’ denilmesi, meşîet-i İlâhiyenin taallukundan neşet ettiğine nazaran…”[4]
“…ademden eşyayı çıkaran kudret…” de dikkat çeken ayrı bir cümleydi.
Evet, şey dediğimde aklıma her şey geliyor artık ama o her şeyin Allah’ın dilemesi ve kudreti ile yaratıldığı, baktığım her şeyin aslında Allah’ın irade ve kudretini gösterdiği, hiçlik değil de her şeyin bir kast ve iradeyle, bir hikmetle yaratıldığı gibi manalarla.
Kâğıda yazdığım “her şey” kelimesinin arkasına, “Allah’ın irade ve kudretiyle var olmuştur. Ona ben de dahilim. O zaman her şeyde Allah’ın isim ve sıfatlarını görmeli ve bulmalıyım. Ona göre davranmalıyım” yazdım.
Halimi görüp soran arkadaşa da “yok bir şey” deyip gülümsedim, sonra dönüp kendime daha bir gülümsedim…
Hayr olsun!
[1] En‘âm, 19
[2] Ra‘d, 16
[3] El-Müfredat, şey maddesi
[4] https://oku.risale.online/isaratul-i-caz/sure-i-bakara-17-20#104