A’DAN Z’YE BİR AŞK HİKAYESİ

90’larda çok önemli bir yere sahip olan radyolar, akabinde artık dönemi bitti denilirken, trafiğin artmasıyla beraber yeniden önemli bir yer işgal etmeye başlamıştı hayatımızda. Trafiğe takılıp kalmayayım, vakitlice çıkayım evden/işten deseniz bile, en az bir saatiniz yolda geçiyor çoğu zaman. İşte bu önemli zaman diliminde hem stres yaşamamak hem de yolu rahat tamamlamak için ya eksik kalan telefon görüşmelerinizi yapıyor ya da dilediğiniz bir kanaldan radyo yayını dinliyorsunuz.

Bu sabah yine böyle oldu, ben de radyoyu açtım ve gazete haberlerini dinlemeye başladım. Akışın içinde bir yerde “A’dan Z’ye Aşk Hikayesi” başlığında bir haber dikkatimi çekti. Haberde, Sakarya’da evlenme arifesinde olan bir genç kızın vefat ettiğini anlatıyordu. Eğer vadesi dolmasaymış nikah, kına ve düğün olacakmış. Ne var ki ecel birdir değişmiyor. Vade gelince işin var mı yok mu sorulmuyor. 

Bundandır ki “Mezarlıklar işleri yarım kalanlarla dolu” denilmiştir. Elhak, öyledir de… Allah ahiretimizi düğün eylesin, misafirlerimiz cennet ehli olsun inşallah.

Şeb-i Arus kelimesi var bizde bir de “Düğün Gecesi” manasına gelen. Mevlâna Hazretleri, ölüm gününü “Hakk’a vuslat” addetmiştir ve “Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan” demiştir.

Trafiğe dönersek, başlıktaki ifadeyle verilmişti haber, sonradan teyit de ettiğime göre bu ifade düğün davetiyesinde yazılıymış: A’dan Z’ye Aşk Hikayesi.

Haberi dinlerken zihnimin bir köşesinden Mecnun sesleri yükseliyordu. Diğer taraftan da Fuzuli. Bir tarafta dillere destan bir aşk hikayesi, diğer tarafta “Bende Mecnun’dan füzun aşıklık istidadı var / Aşık-ı sadık benem Mecnun’un ancak adı var” diyen Fuzuli vardı. Bu kadar kalıcı olmak için de bu derece yazıp gönüllerde yer etmek için de yaşanmışlık önemliydi elbette.

Mesela Mecnun bir gün dalgın halde yürürken namaz kılan bir adamın önünden geçer. Namazdaki adam, namazı biraz da kızgınlıkla bitirir ve koşarak Mecnun’u yakalar. Silkeleyerek, “Ne yapıyorsun kardeşim, görmüyor musun namaz kılıyorum, neden önümden geçiyorsun?” der. Mecnun omuz silker ve “Hayır, görmedim, fakat anlamadığım şey, ben Leyla’nın aşkıyla gözüm hiçbir şeyi görmezken sen nasıl oluyor da Mevla’nın huzurunda iken beni görüyorsun?” diye aşığın halini anlatan ve bize de ders olan şu ibretlik cevabı verir.

Aşığın gözü sevgiliden başka hiçbir şey görmez!

“Aşkın şarabından içsem / Mecnun olup dağa düşsem / Sensin dünü gün endişem / Bana seni gerek seni.” diyordu Can Yunus. “Aşk imiş her ne var âlemde / İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak.” diye ses veriyordu Fuzuli.

Herkesin gözü kör olmuştu aşktan, insanlık tarihi boyunca. Ve şimdi. Körlük devam ediyor. Lakin herkes farklı şeyle gözünü perdeliyor.

Sabah haberde yukarıdaki hadiseyi dinleyince gözümü tekrar açıp etrafa baktım. Körlükten ben de ne var, anlamaya çalıştım. Kıldığım namazlar geldi gözümün önüne, gerçekten huzurda mıydım diye… Kafamda kaç planla çıkmıştım evden, kaç projenin görüşmesi vardı; ya dedim ecel beni bulsaydı… 

Her gece Z raporu almak lazım diye geçirdim içimden, bir zamanlar kısa da olsa markette çalışmış birisi olarak. Muhasebesi sonraya kalan her işin faturasının ağır olacağı bilgisi ve baskısı altında ezildim.

Allah rahmet eylesin, dedim. Ölümü değil de düğünü öne çıkaran spikeri düşündüm sonra ve ölüme şeb-i arus diye baktığı içindir o diyerek diğer haberlere daldım… yolum bitene kadar…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s