Yıllar öncesi. Lisans eğitimi bitmiş, askerlik gelmiş ama işler bitmemiştir. Çoğu erkek için karşılaşılan olağan bir durumdur bu. E, ne olacak şimdi? Rapor. Rapor alınır, şubeye gidilir, teslim edilir, askerlik bir müddet daha tehir edilirdi.
Böyle şeylerin yaşandığı o dönemde bir arkadaş anlatıyordu: O dönem geldiğinde, raporumu alıyorum, takım elbisemi giyiyor ve kravatımı takıyorum, ardından askerlik şubesine varıyor ve evrakımı teslim ediyorum. “Neden böyle yapıyorsun?” diye sorduğumda ise daha ciddiye alındığını ve işlerinin daha kolay ilerlediğini anlatmıştı.
Kravatlı olmak, bir cihette adam olmak da demekti…
Fakat benim hafızamda ve hatıramda hep Osman Yüksel Serdengeçti kalmıştır, beline bağladığı kravatıyla. Malumunuz, Serdengeçti meclise sürekli kravatsız gittiği için genel kurula girişi yasaklanır. Bir gün yine meclise gelir ve kravatı takması istenir. O da belindeki kravatı göstererek “Kanunda nereye takılacağı belli değil, istediğim yere takarım” diyerek tepkisini bir de böyle gösterir.
Daha önce de yazmıştım ama yeri gelmişken yine yazmış olayım. Liseli yıllarımızda bu ve benzeri yaşanmışlıklardan etkilenmişliğimle olsa gerek ben de kravat takmamaya başlamıştım. İş epey büyüdü, okul değiştirdim. Gittiğim yerde de bir saatten sonra karışmamaları konuyu çözmüştü.
Buna yani kravat takmamama sebep de Cuma namazı için camiye girerken bir Hocamızın kravatı çıkarıp cebine koyması olmuştu. Sebebini sorduğumda ise “Yeri orası” diye cevaplamıştı. Ben de o esnada kravatı çıkarıp yere atmıştım. Hoca “Ne yapıyorsun?” diye sorduğunda da “Onun yeri orası” demiştim.
Sevememiştim. Maddi/bedeni ve manevi rahatsız edici olmuştu hep.
Aradan zaman geçmiş, bir gün, Afrika’nın hangi ülkesi hatırlamıyorum, birileri gelmişti. Takım elbiseliydiler, fakat kravatları yoktu. Dahası, ayaklarında spor ayakkabılar vardı. Ne kadar tuhaf gelmişti bana. Öğretilen kalıpların dışında bir şeydi. Bir türlü zihnimde yer edememişti. Nereden baksam uymuyordu.
Sonra başka rahatlıklarla da tanıştım. Herhangi bir devlet kurumuna giderken illa ceket, pantolon ve kravat olma zorunluluğu olmaması mesela. Yani zihnen, fikren bunu kabul edebilmek. Öyle insanları görebilmek. “Öyle gitmezsen adam yerine konulmazsın” algısını değiştirmek zordu elbette. Çoğu kere hala da zor. Lakin gün geçtikçe örneklerin daha da artması ümit verici.
Okullar mesela. Usturuplu olduktan sonra serbest kıyafet uygulamaları.
Uygulayanlar var…
Bir arkadaş bir ara bir kuruma terlikle gelmişti. Kurumun önemli bir problemi vardı ve o işi çözebilecek sayılı kişilerdendi. Odak noktası, kişiler ve kıyafetler olmaktan çıkmış, merkezdeki problem ve çözme kabiliyetine dönmüştü. Kimse yadırgamadı. Fakat o hadise hep hatırlandı. Hala da terlikle dolaşır çoğu zaman o arkadaş. Fakat terlikli olması, kabil olduğu işteki başarısına zarar vermiyor.
O, hala başarılı…
Dinin, örfün, kültürün, fıtrata konulanın koyduğu kurallar illaki olacak. Ama bir şekilde böyle olacak diye dayatılan şeylerin rafa kalkması gereği de her fırsatta değişik şekillerde ortaya konuluyor. Bir tanesi de şu kravatsız diplomasi.
Öncesinde de var muhakkak, lakin yakın zamanda Özbekistan’da yapılan toplantıda -içlerinde T.C. Cumhurbaşkanının da olduğu- liderlerin kravatsız bir arada bulunmalarını, adeta köy meydanında, çay eşliğinde yapılan muhabbet görüntüsünü pek çok kimse sevdi. Kravatsız diplomasi diye de basında karşılık buldu.
Her liderin kendine has duruşu ama en çok da Tayyip Bey’in fotoğrafa yansıyan hali, samimi geldi. Hoşa gitti. Keşke, dedirtti; şu problemler olmasa da samimane çay içen, muhabbet eden insanlar olsa baştan ayağa herkes. Sanki kravatlar çıkıverse problemler de bitecekmiş ironisiyle keyifli birkaç saniye de olsa rahatlattı, görenleri.
Ya da her ne sebeple olursa olsun bizi bağlayan prangalardan, bağlardan, fıtrata ters zorlayıcı ne varsa hepsinden kurtulmanın rahatlatıcı atmosferini, bütün bunların simgesi ayarındaki kravatın çıkmış haliyle hatırlatmış oldu.
Kalıpların varlığı belagat için önemlidir.
Belli öğrenilmişliklerin muhakkak hikmetleri vardır.
Ama her şeyin ifrat ve tefriti zarardır; vasatını bulmak şarttır…
Evet.. Aşırılıklatdan uzak olmak.. Samimi olmak, belli çerçeve de içinden geldiği gibi yaşayabilmek güzel… Ben de fakültede bazı hocalar ımızın ısrarla sınıfa girince öğrenci nin ayağa kalmasını istemesine karşı idim. Ceketimi düğmelemek istemezdim zorlama ile saygı mı olur derdim.. Kaleminizre, kelamınıza Allah cc kuvvet tesir, isabet versin.. Tebrik ederim.. Kıymetli metin bey kardeşim
BeğenBeğen