HEPSİNDEN İYİCE BİRİNİN GÖNLÜNE GİRMEKTİR

Bugün söz döndü dolandı, Yunus Emre’nin “Hepsinden iyice birinin gönlüne girmektir” cümlesine geldi. Nasıl mı?

Buyurun…

Cuma hutbesi malumunuz anne-baba hukuku ve ayetten muktebes onlara nasıl davranılması üzerineydi. Fakat benim aklımda kalan, anne-babası veya ikisinden birisi vefat edenler için söylenen “Dâr-ı bekaya göçmüş olan anne babalarımızı duasız, Fatiha’sız bırakmayalım. Amel defterlerini kapattırmayan salih evlatlardan olalım” kısmı oldu.


Hani, elçi olarak bulunduğu Avrupa ülkelerinden birinde Yahya Kemal Beyatlı’ya ülkemizin nüfusu sorulduğunda “50 milyon” diyerek cevap vermişti. Bu cevaba “Nasıl olur?” diye hayret edenler onun sözlerinin devamı ile daha da şaşırmışlardı:

“Biz ölülerimizle birlikte yaşarız.”

Yeni beton yığınlarını saymazsak gerçekten de öyleydi, mekân olarak. Mana olarak da öyle elbette…

Sabah Edirne’den bahis açıldı, biraz da oradan konuşmuştuk. Edirne, (dikkat!) dünyada metrekare başına en çok tarihi eser düşen ikinci şehirdir. Sadece camiler değil, evler de tarihi mezarlar yani ölüler ile iç içedir. Bunu İstanbul, Bursa gibi şehirlerimizde de görmek mümkün…

Demem o ki, hayattaki anne-babamıza nasıl hürmette kusur etmeyecek, onlara “Üf!” bile demeyecek, evlat olarak üzerimize düşenleri yapacaksak, ahirete gitmiş olanlar için de dua edecek, amel defterlerini açık tutacak hayrî işlere gayret edeceğiz.

Fatiha’yı eksik etmeyeceğiz.

Birimiz dünyada, diğerimiz ukbada olması bir şey değiştirmez, beraber yaşayıp gideceğiz…


Aslında buraya kadar olanlar, asıl söylemek istediğim için bir girizgahtı. Birbirimizle muhataplıkta yaşanması gereken önemli bir konuya kapı aralamaktı.

Yazının başına oturmama sebep olan da yazmaya başlamanın hemen öncesinde dinlediğim bir yaşanmışlıktı. Konu konuyu açtı, arkadaş, akşam bir rüya gördüm, dedi. Yıllar önce vefat etmiş, köylerinden bir teyze kendisinden Ya-Sin okumasını istemiş. Günahlarla alude evladından da sitemle bahsedip, “O benim dediğimi anlamıyor” diye dert yanmış.

Dedi ki devamında “Hatırda olmak lazım. O teyze yıllar olmuş ki vefat etmiş. Ama ben yıllardır onun için okurum.” Abisini arayıp vukuatı anlatmış; abisi de “Şöyle bir düşün bakalım, arkasından okuyacak kimsesi var mı?” deyince, aktardığı bu konuşma üzerinde tekrar dedi: hatırda kalmak lazım.

Başka bir arkadaş da teyiden baştaki cümleyi okuyuverdi: “Hepsinden iyice birinin gönlüne girmektir.”

Hayırlı dualarına dahil olabilmektir.

Ya da telefon rehberinden mi olur, hatırdan mı bakılır arkadaş, dost, vatandaş, insanlar için duaya yer açmak önemlidir.

Ohooo! Bu devirde kim kimi hatırlıyor? Menfaat varsa her gün kapında. Yoksa… diye de bilirsin. Herkesin sorumluluğu kendine. Bazen olur ki bir telefon, bir mesaj veya bir buluşma esnasında söylenir, “Sana dua ediyorum” diye. İnsan için tutunacak ne kadar güzel bir dayanaktır. Bazen de sadece hissedersin. Bazıları için ise nettir, “Bu adam sağlam bir yerden dua almış” denir. Herkes der. Zira görünen odur.


Hatırda olmanın/kalmanın yolları var elbette. Ben bir tane yaşanmış olandan misal vereyim. Adamın biri hacca gidecek bir dostuna üç-beş kuruş para verip, Medine’de dilencilere verirsin, demiş. Adam Mescid-i Nebeviye gelince etrafında el açanlar halelenmiş. Aklına dostu ve verdiği kuruşlar gelmiş. Çıkarıp onlara vermiş.

Döndüğünde mevzu olmuş. “Yahu madem hayır hasenat yapacaktın, adam gibi para verseydin ya” demiş. O da “Benim bundan maksadım, orada senin hatırına gelmekti. Umdum ki bana da orada dua edersin” diye karşılık vermiş.

Aman ha materyalist gözlüklerin aldatmacasıyla duayı küçük görmeyelim. Hem dua edelim hem de dua alalım.


Cemaleddin Aksarayi Hazretlerinden nakille anlatılır ki Hasan-ı Basri Hazretlerine bir kadın gelmiş, dua etmeyi öğretmesini, zira ölmüş kızını çok özlediğini ve rüyada görmek istediğini söylemiş. Muradı hasıl olsa da gördükleri içini yakmış. Kızının hali içler acısıymış. Bundan gelip dert yanmış yine Hazrete…

Hazret bu kez, rüyada bir hanım görmüş, peygamber eşi ya da kızı olduğunu düşünüp sormuş. O da kendisinden dua isteyen kadının kızı olduğunu söyleyince, annesinin durumu farklı anlattığını, bunun nasıl olabildiğini sual etmiş.

Kadın cevaben demiş ki, “Efendim biz kabir hayatında azap görüyorduk. Bir mümin kabristana gelip on bir İhlâs, on bir Felak, on bir Nâs suresini okudu. Kabristanda yatan müminlerin ruhlarına bağışladı. Allah Teâlâ bize azap eden meleğe; “Benim ayetlerim ve adım hürmetine burada bulunan ve azap görenleri affettim. Onlara azap etmeyin ve birer makam verin” buyurdu. Onun için bu makama geldim cevabını vermiş…

Hayır dualarınıza talibiz efendim…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s