BIKTIK ARTIK

Dün ziyaretlerimizin Gölpazarı ayağını tamamladık ve kullanmayı çok sevdiğim Taraklı yolu üzerinden Kandıra’ya yöneldik. Bir şekilde içinden geçmeyi planladığımız Taraklı’da da öğle namazı vesilesiyle durmuş olduk.

Vakit yakındı. Müezzinin eli kulağındayken abdest alıp içeri girdik. Cami tam kapasite doluydu, maşallah. İmam efendi de kürsüye çıkmış, vazediyordu. Günlük dozumuzu/nasibimizi almak niyetiyle imama kulak verdim.

İfk hadisesi üzerinden suizandan kaçınmamız gereğine yönelik devam etti vaaz. Ezan okunmuşken imam efendi, “Bu kürsülerden aman suizan etme, aman dedikodu yapma, aman yalan söyleme demekten bıktık artık abi ya” dedi.

Dalmışım demek ki son cümleleri duyunca bi irkildim. Fakat öncelikle, dinlemeye başladığımdan beri imamın “abi ya” ifadeleriyle konuştuğunu ve bu konuşmalarının samimi geldiğini hissettim o an. Hoşuma gitti. Fakat zihnim “bıktık artık” ifadesinde takılı kaldı… 

O esnada sebebini bilemiyorum ama hatırıma Yunus (as)’ın kıssası geldi. “Zünnûn’u da (balık sâhibi Yunus’u da an)! Hani (kavmine) kızan biri olarak, (bizden izinsiz) gitmişti de kendisini (bu yüzden) asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı.”[1]

Efendimiz (sav) “Din nasihattir” buyurmuştu.[2] Ve tekrar, velev yüz seksen defa da olsa ahsen yani en/çok güzel bulunmuştu. Hem Kur’an’a ait bir eğitim metoduydu, tekrar. Kaldı ki insan, nisyan ile maluldü.

İmam efendinin şu sözlerinin ardından böyle hızlı bir seyahat-i hayaliye yaşadım. Sözün hangi bağlamda söylendiğini de hatırlayamıyorum şimdi. Böyle bir cümle kurulmuş olmasından rahatsızlık duymaktan mı böyle düşündüm, yoksa sırf tedaiden dolayı mı zihnime hücum etti bu manalar bilemedim. Fakat bu yaşanmışlıktan ders almak istedim. 

Yunus (as)’ın bahsi geçen ayet şöyle devam ediyordu: “Derken (balığın karnında) karanlıklar içinde (kalıp)…”

Zihnim tekrar “Bıktık artık” kelimelerine takıldı. Peygamberler başta olarak, bütün Müslümanlar için esas olan ancak tebliğdi.[3] Netice her daim Allah’a aitti.[4] Hem Asr suresinde emredilen ve kurtuluşun adresi olarak gösterilen, Allah’a iman edip salih amel işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerdi.

Özellikle vazife başında olan ve bu sorumluluğu aynı zamanda hayatının -iş bağlamında- bir parçası yapan kişilerce bu durum daha net ve belirgin olmalıydı. Allah var, bunları düşünmeden edemedim. Sonra da dönüp kendime baktım. Ben bir Müslüman olarak bu işin neresindeyim?

Bıktık artık tarzı cümlelerinin dünyama girdiği zamanlarda beni rahatlatan Ahmed Hüsrev Altınbaşak Hazretlerine ait çok meşhur bir mektup var. Mektup şöyle bitiyordu:

“Sevgili Üstadım, mektubunuzda yorgunluğumdan bahis buyuruyorsunuz. Evet, bazen yoruluyorum; fakat yorgunluktan istirahati arzu eden nefsimi, ruhum vazifeye davet ediyor ve belki bugünkü sa’yim, keffâretü’z-zünûb olur. Çünkü, Cenab-ı Hakkın rahmeti vâsidir, diyorum.”

Ömür dakikaları sayılı zaten. İyi, güzel, faydalı ne yapsak az gelir. Her bir ânı en verimli şekilde değerlendirme çabası içinde olmak lazım belki de… Yorgunluk da, bıkkınlık da, aman canım demek de insani olabilir ama nihayetinde gayret bizden, tevfik Allah’tan. Çaba bizden, netice Allah’tan. Elimizden geleni yapmak bizden, neticeyi yaratmak Allah’tan.

Yunus (as)’ı kurtaran, ayetin devamında beyan edilen ve bize de aslında bu gibi durumlardan kurtulmak için anahtar olarak verilen şu cümle olmuştur: “Senden başka ilâh yoktur; seni tenzih ederim! Gerçekten ben (nefsine) zulmedenlerden oldum!”

Evet, Yunus (as)’ı kurtarmış ve bize de anahtar olmuştur, zira Rabbimiz, “Nihâyet (biz de) onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte, müminleri böyle kurtarırız.” buyurmuştur.

Nefsimizin arzu ettiklerine mukabil, ruhumuzun davet ettiklerine kulak vermek ve onlara meyletmek de yukarıya aldığım mektupça mücerrebdir. Ki Hüsrev Efendi son nefesine kadar çalışmış, ömrüne ne büyük hizmetler sığdırabilmiş, nice güzel insanın yetişmesine vesile olmuştur. Bunları yaparken de asla tekasül göstermemiş, sadece, günde uyuduğu bir saat uyku için hayıflanmıştır…


[1] Enbiya, 87

[2] Müslim, İman 95. Ayrıca bk. Buhârî, İman 42; Ebû Dâvûd, Edeb 59;  Tirmizî, Birr 17; Nesâî, Bey’at 31, 41

[3] “Artık yüz çevirirlerse, o takdirde sana düşen ancak tebliğdir.” (Âl-i İmran, 20)

[4]  “(Habibim, ya Muhammed!) Şüphesiz ki sen, sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin; fakat Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir. Çünkü O, hidayete erecek olanları en iyi bilendir.” (Kasas, 56)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s