UMUDUM OLUR MUSUN?

Biliyor musun, dedi çocuk, ipin benim elimde.

Doğru, dedi uçurtma, sen olmasan başkası olurdu. Nihayetinde yükseklik kazanmam için iki şart var. Birisi, referans noktası; diğeri de rüzgâr. Birisi olmasa kaybolur giderim. Diğeri olmasa yükseklik kazanamam.

Zor olmuyor mu peki, dedi çocuk. Bir ucun benim elime bağlı, tutsaksın; diğer tarafın rüzgâra bağlı mecbursun.

Ne münasebet, diye karşılık verdi uçurtma. Hem ne garip nimet ve imkânı mahkûmiyet ve mecburiyet olarak tanımlamak. Bu kafayla yaşanır mı hiç?

Çocuğun kafası karışmıştı. Neden ki, dedi.

Bak, dedi uçurtma ve devam etti:

Sen daha küçüksün. İpin şimdilik anne ve babanın elinde olarak yol alacaksın. Belki okula da başlamışsındır. Öğretmenlerin vardır. Onlar tutacak biraz elinden/ipinden. Karşılaştıkların rüzgârın olacak hem. Bildikçe, gördükçe, öğrendikçe olacaksın, uçacaksın. İpi ne kadar uzun tutarlarsa o kadar yükseklik kazanacaksın. Onlar oldukça hem ilerleyecek hem de her şeyi daha geniş açıyla görebileceksin.

Yani referans noktaların.

Yani ipini tutanlar ve yaşayacakların…

Ya ip koparsa, dedi çocuk.

Korkma! Senin ipin benimki gibi değil. Sen kaderin takdir ettiği bir hayat yaşayacaksın. Allah senin ve senin gibi bütün çocuklar ve insanlar için kopmaz bağlar, ipler koymuştur. Hepsi bıraksa Allah bırakmaz seni…

Ben belki senin eline muhtacım ama sen her türlü yaşayacaksın bu hayatı. Yeter ki farkında ol ve dua et de referansların güzel olsun daima. Hem ne zaman için daralsa beni hatırla. Konuşmalarımızı hatırla. Beni, ipi ve rüzgârı fark edip bana yükseklik kazandırdığın şu günü hatırla. Bu kanunu gördün ya, bundan sonrası sende artık…

Çocuğun uçurtma eğlencesi hayat dersine dönüvermişti bir anda. 

Sen, dedi, benim umudum olur musun?

Elbette, dedi uçurtma. Ben bütün çocuklara umudum. Ama dedi, ipi yönetmesini iyi bilmelisin ki beraberliğimiz uzun olsun.

Anlamadı çocuk, uçurtmanın dediğini. Fark etmedi rüzgârın sert estiğini. Uçurtmanın yukarıda kalmasını, onunla konuşup eğlenmesine eşlik etmesini istiyordu sadece. Fark edememişti bundan dolayı. Her sert rüzgâr esintisine karşı sadece ipi çekmekle yetindi. İpi salmak, rüzgâra göre ayarlamak gelmedi aklına.

Derken olan oldu. Uçurtmaya genişlik kazandırıp göğsüne rüzgârın dolmasını sağlayan demir kırılıverdi. İçine kapanan ve artık rüzgâra göğüs geremediğinden dolayı yükselemeyen uçurtma da yüzüstü çakılıverdi yere…

Hayat, dedi uçurtma, kırılganlıklarla doludur. Ama biliyorum ki sen kırılan yerimi tamir edip yeniden salacaksın beni gökyüzüne. Yine bağlı ama serbest bırakacaksın beni. Rüzgâra direne direne yükseleceğim. Seninle beraber diğer çocukları da göreceğim. Ben yükseldikçe senin de umudun büyüyecek. Beni gören diğer çocuklar senin umuduna kuvvet verecek.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s