Uzun zamandır Z kuşağı tabiri gündemimize sokuldu ve çokça da konuşuldu. Bu tanımın bize ait olmadığı, illa bir isim verilecekse bunun Elif kuşağı olması gerektiğini söyleyenler de oldu. Geçen sene bu zamanlar Cumhurbaşkanının TEKNOFEST kuşağı tabiriyle ilginin, dünyada gelişen teknolojik gelişmelere dönmesine ve genç enerjinin de buralarda aktif rol almasına yönelik bir tanımlaması ve yönlendirmesi gündeme geldi…
Bu çıkışı önemli buldum. Zira önce tanımlama gelir, sonra da içi doldurulur. Eğer bunu biz yapmazsak birileri yapıyor ve yapacak. Sonra da kafalarına göre içini doldurup ortaya gerçekten istedikleri tanıma yönelik bir gençlik çıkacak, çıkıyor.
Siz bakmayın Z kuşağı diye ortada carlayanların yok gençleri tanımlayalım, gençler ne diyor ona bakalım, gençleri rahat bırakın vs. dediklerine. Aslında demek istedikleri şudur, gördüğüm: Gençlerinizi daha doğrusu istikbalinizi bize bırakın, biz kafamıza göre şekillendirelim.
Zamanın ve getirdiklerinin değişkenleri olsa da fıtrat değişmiyor. İnsan aynı insan. Tek farkla ki o da Hz. Ali (kv)’nin dediği “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin” tavsiyesinde yatmaktadır.
Ama bu fıtratını değiştirin, heva ve heveste serbest bırakın, ahlaki cihette bulaşmayın, kulluğunu hatırlatmayın… demek değildir.
Unutmayalım ki!
Gençler şahısları ve yaşadıkları zamanın kendine mahsus fıtratlarıyla birlikte aile, toplum, millet, kültür, din ve iman ve büyüklerinin tavsiye ve tecrübeleriyle mütekamil; büyükler, anne babalar, millet ve devletler de asıl sahip gözükseler de gençlerin enerji ve taşıyacakları miras ile berdevamdır.
Kuşak yok, insan vardır. İnsanı tanımlamak değil, tanımak vardır.
Bunu yaparken de “sen busun” ya da “ben buyum” çıkışları değil, Allah’ın insanı yarattığı ve tanımladığı vahyin bilgisi ve sünnetin şerhi esastır.
*
Efendim bununla birlikte atladığımız ve çok da gündeme gelmeyen bir kuşak daha var, o da gündüz kuşağı.
Kimdir bunlar?
TV’lerin gündüz kuşağı programlarını takip edenler… Reytinglerin söylediğine göre epey de yekûn teşkil ediyorlar.
Bu kuşak çok gündeme gelmese de adı geçen programları yapan TV kanalları şikayetlerle sık sık gündeme gelmektedirler. Bu kuşağın farkında olan insanlar, konuya alaka göstermekte ve programların içerikleriyle sadece gündüz kuşağına değil, toplumun genelinin ahlaki ve manevi yapısına, aile kurumuna, çocuklara zarar verdiğini sıklıkla dile getirmektedirler.
Gelen şikayetlerden bahisle RTÜK başkanları da zaman zaman bu kanallarla toplantılar yapar, derdin gündüz kuşağı programlarını kaldırmak olmadığını ama milli, manevi, ahlaki ögelerle beslenip milletimize, memleketimize, ailemize, gençlerimize, hatta programların sıkı takipçilerinden olan ihtiyarlarımıza faydası olacak şekilde ıslah edelim, derler.
Deseler de kanallar, reyting denilen kapitalist düzenin en fayda sağlayıcısı görünen halinden vaz geçmek istemediklerinden ve kuralların ihlalinden dolayı ceza da alsalar, kazançları kaybettiklerini fazlasıyla karşıladığı için, bu kötü ve zarar verici hali düzeltmek istemezler. İstemiyorlar.
Zira yayınlarına aynen devam ediyorlar…
Gönüllü kuruluşlar bu işe dikkat çekse de şimdilik rüzgârlı havada ıslık çalmak kabilinden cılız kalmaktadır. Böylece bir nesil hebaen mensur yol almaktadır.
Temel konularda sağlıklı düzeltmeler yapılmazsa makas gittikçe açılacak ve görünen o ki sağlıklı bir toplum ve nesilden bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Konu salt kuşak meselesi de değildir.
Konu, insanın ta kendisidir.
Bizizdir.