EZAN-I MUHAMMEDÎ

Takvimler 1920’nin son ayını gösteriyordu. İstiklale dair marş olacak şiir yarışması açılmış ve gazetelerden duyurulmuştu. 23 Aralık 1920’de gelen şiirler değerlendirilmiş, fakat aranan bulunamamıştı. 

Bu yarışmaya “milletin başarılarının para ile övülemeyeceği” düşüncesiyle dahil olmayan Mehmet Akif, en son 5 Şubat 1921’de gelen mektuplara ilgisiz kalamamış ve çekildiği Taceddin Dergâhında şiirini yazmış, bakanlığa göndermiş ve bu şiir hüsn-ü kabul görmüştü.

Bir daha yazılmaması duasını da arkasına alan şiirde yer alan şu cümleler, 16 Haziran bağlamında dikkatimizi bir kez daha kendisine çekmektedir…

“Ruhumun senden, İlahî, şudur ancak emeli: 

Değmesin mabedimin göğsüne nâ-mahrem eli! 

Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli-

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.”

Bu kez tarihler 30 Ocak 1932’yi göstermektedir. Fatih Camii’nde minarelerden garip bir ses haykırılır. Dikkat edildiğinde ezan-ı Muhammedinin, gerekçe olarak söylenen bir kısım zımbırtılarla, Arapça asli hali terkedilerek Türkçe okunduğu anlaşılır.

Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez şu durum karşısında, bütün dini, kültürel, İslami birikimler ve teamüller bir tarafa bırakılarak İslamiyet alametlerinden olan ezan aslının dışında okutulmaya başlanır. 

Sadece camilerde de değil, duyulan her yerde; evinde, hususi mescidinde, çilehanende bile aynı yasak ve uygulama geçerlidir.

Yeni doğan bebeklerin kulaklarından bile mahrum edilmeye çalışılır…

Aksi hareket edenler ise çeşitli zulümlere maruz bırakılır.

11 sene önce alkışlarla kabul edilen İstiklal Marşındaki “Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli” satırları sanki hiç yazılmamış, sanki o şiir o coşkulu kalabalık tarafından kabul edilmemiş, sanki bütün şehitlerimizin kanlarıyla vatan kılınan bu toprakların İslami kimliği hiç var olmamış gibi bir hoyratlıkla, ikrar edileni inkâr etme çabası içine girilmiştir.

Son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in işaret ve tensibiyle yürürlüğe giren ve asırlardır Arapça aslıyla okunan, şeairden olan ezan-ı Muhammedî, ülkemizde, bahsi geçen dönemde yasaklanmıştır.

Ve bu zulüm tam 18 sene sürmüştür.

Ne uğruna? Hiç!

Akif’in şiirin arkasına taktığı dua mıdır, mazlum müminlerin ızdırari, kavli ve fiili duaları mıdır, yapılan imani mücadelelerin neticesi midir ya da hepsi midir, nihayet tarihler 16 Haziran 1950’yi gösterdiğinde, ezan, o günkü siyasi idarenin iradesiyle tekrar aslına rücu etmiştir.

Bugün o gündür.

Allah’a hamdolsun. Bir daha da böyle bir hali yaşatmasın Rabbim ne bizlere ne de başka Müslüman kardeşlerimize…

O dönemi yaşamadık, ezansızlığın ne olduğunu bilmiyoruz. Fakat acaba bugün binlerce camiden günde beş defa okunan ve bizleri namaza, huzur-u İlahiye davet eden bu sese kulak vermekte biraz gevşek mi davranıyoruz?

Evet, Ezan-ı Muhammedî her gün, binlerce minareden, beş defa üzerinde yaşadığımız topraklarda Müslümanların var olduğunu, burasının İslam yurdu olduğunu sesleniyor cihana. Öyleyse biz de yine Akif’in dediği gibi “O zaman vecd ile bin secde eder” cümlesiyle muakabelede bulunup, onu doğrulayalım ve Rabbimizin huzuruna varalım.

Ve bütün dünyaya “Hakkıdır, hür yaşamış̧ bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!” diyebilelim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s