Şimdi de maymun virüsü… Eskiden, eskiden derken yakın eski, bi gribimiz vardı; ilaç kullanırsan yedi günde, kullanmazsan bir haftada geçerdi. Şimdi seneyi mütecaviz, her şeyi etkileyen, “Yeter ulan artık!” cümleleriyle bütünleşen virüsler girdi, girmeye devam ediyor dünyalarımıza.
Sitem cümleleri de kadere değil, insana. Çoğu kimse bunların normal akışın ürünü değil de müdahalelerin, hariçten el sokulmaların olduğuna inanmaktan muktebes söylemekte…
Halbuki insanlık var olalı beri çeşitli virüsler var. Zira dünya zıtlarla mahlut. İyi kötü, çirkin güzel, doğru yanlış iç içe… İnsandan beklenen de yaratıldığı düzen içerisinde dengede kalma mücadelesi. İnsan. Çünkü irade ve akıl olmayanlar bunlardan azade, onlarınki düzenlenmiş, programlı…
Müdahale ile düzene çomak sokulmaya çalışılıp olağan akışın bozulması da insanın kendisine daha özen göstermesi, doğala/fıtri olana daha çok yönelmesi ve kendi bağışıklığına kendisi gayret göstermesi gibi konuları dünyalarına/kendi mesuliyetlerine taşımaktadır.
Evet, herkes bağışıklığına dikkat etmelidir. Peki, nasıl?
Yama yamayı getirir. Hariçten müdahaleye hariçten müdahale burada denge kursa da başka dengeleri bozabilir. Bu sadece tıp değil, her alanda böyledir. Bunun için en kolay yol, fıtri olana yönelmek, fıtrata uygun hareket etmek, bizi yaratanın bizden istediği şekilde hareket etmektir.
Bir zaman (90’lı yıllar) bir siyam kedimiz vardı. Kış ayları, üşütmüş. Veterinere götürsek de denge sağlanamadı. Bu hayvanın ot yemesi gerekiyordu ama beton yığınları arasında hastalığına şifa otu bulamadı. Çuval ipiydi zannederim, öyle bir şey yemiş. O da içeride karışıklığa sebep olmuş vs. Neticede kedimiz öldü.
Kedinin evde ne işi var, değil mi?
Dön, bak kendine. Bedenimiz için beslendiğimiz gıdalar gdo’lu… Katkı maddeleri almış başını gidiyor. Temel gıda dediğimiz ekmek için “beyaz ölüm” diyor işi bilenler. Beden, ruhun evi. Yediğin içtiğinin maddi sağlık kadar, belki fazlası manevi sağlık yönü de var. Yani yediğinde haram kılınmış gıda/madde var mı? Helal yoldan mı kazanılmış? Bu soruların menfi cevapları, insanın manevi hayatına ciddi zararlar veriyor, belki asıl hayatının mahvına sebep oluyor…
Çözüm ne?
Yapay, sentetik, sanayi, kapitali/zmi, nefsaniyeti, şeytaneti besleyen ürünlerden uzak dur. Bugün organik dedikleri fıtri olan ürünlere yönel. Var mı ki? O zaman elden geldiği kadar dikkat etmeye çalış. Rahatından, damak zevkinden, nefsin şımarıklığından taviz ver ki rahat ve huzurun daha da bozulmasın.
Değilse zamanın getirdikleri kendi pisliğinde boğar atar, seni de beni de. Kendi bağışıklık sistemimizi kendimiz kurmalıyız. Olmadı. Bağışıklık sistemimizi sağlam tutmak için fıtri olana, yaratılış/fabrika ayarlarına uygun hareket etmeliyiz. İnsani olanı -eğer İslami olana uygunsa- takip, değilse Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğuna ittiba edecek şekilde davranmalıyız…
Sadece bedeni rahatsızlıklar mı var? Elbette hayır! Bir de manevi hastalıklar/virüsler var. Oldum olası var… Hele bu zamanda -artarak- ahlaksızlık, imansızlık, saygı ve sevgi yoksunluğu, hürmet ve muhabbet eksikliği gibi pek çok sıkıntılı virüsler bağışıklığımızı, manevi hayatımızı tehdit etmektedir. Bunlara karşı ahlak bakanlığının (gerçi böyle bir bakanlık yok ama) aldığı tedbir ve söylemleri/eylemleri var mı? Yok!
Ufaktan söz söyleme durumunda olanların da yerden yere vurulduğu, aksine ahlakı savunmanın insan özeline, özgürlüğüne saldırı olduğu yönünde dehşetli baskı yapıldığı, ahlaksızlığın normal gösterilmeye çalışıldığı bir dünyaya açıyoruz her sabah gözümüzü…
Her hayvanın ismine bir virüs gelecek gibi duruyor. Biz kendimize, fıtratımıza sahip çıkalım; bunu da bizi yaratanın emir ve yasaklarına uymakla ve rol-model olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine yapışmakla ifa edelim.
Hem maddi hem de manevi…
Yoksa ne bağışıklık kalacak, ne sistem kalacak, ne dünya ne ahiret kalacak!
Allah muhafaza…
metinucar.com 