Ben diyordu, ateşten yaratıldım, Âdem ise topraktan; dolayısıyla ben ondan hayırlıyım. Evet, şeytan, ateş için topraktan üstün demişti; çünkü kendisini Âdem (as)’dan hayırlı/üstün görüyordu. Ama bu üstünlüğü ateş üzerinden kıyaslamış, direkt kendi üzerine almamıştı. Ateş üstünmüş de ondan dolayı böyle, demiş olmuştu!
Neticede Âdem (as) üzerinden Rabbine karşı gelmesiyle huzurdan kovulmuş, cennetini cehenneme çevirmiş; Âdem neslinden desiselerine kanıp peşinden gideceklerle cehennemi dolduracakları ikaz edilmişti.
Bugün e-postama bir mesaj göndermiş Süleyman Ragıp, Bolu belediyesinin “Son Çağrı” başlığına nazire, kendi ifadesiyle kötülüğe iyilikle mukabele etmek kastıyla ve şu iktibasla “Sonsuz Çağrı” başlıklı beyanını eklemiş e-postaya. İktibas şu:
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.”[1]
Ben de bu iki açıklamayı ve başlıklarını görünce “Son/suz Çağrı” başlığıyla ayetlerle sabit yukarıdaki fotoğrafı ve devam eden şu yazacaklarımı hatırladım. Hadisin beyanını görünce de iyiliği çoğaltmak istedim.
Önce son çağrıyı hatırlatayım. Bizler son peygamberin ümmetiyiz ve O’nun (sav) son çağrısı/veda hutbesi, mülteciler üzerinden değerlendirilen ve neticede hayırlı/üstün olma iddiası ve ırkçılığa dayanan hareketlere karşı şunları ihtar/beyan ediyor:
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız birdir. İslam’da insanlar eşittir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem de topraktan yaratıldı. Allah katında en değerliniz, en çok Allah’a sığınanız, emirlerine yapışanınız, günahlardan arınanınız, azabından korunanızdır. Bir Arab’ın, Arap olmayana, bir başkasının Arab’a, bir siyahın bir kızıl deriliye, bir kızıl derilinin bir siyaha, takvanın dışında bir üstünlük sebebi yoktur.
Ey İnsanlar! Sözlerimi iyi dinleyin, iyi muhakeme edin. Bütün ırklara mensup Müslümanların, Müslümanların kardeşi olduğunu bilin. Bütün müminler kardeştir.
Müslümanın kim olduğunu size anlatayım mı? Müslümanların, dilinden ve elinden zarar görmediği kişidir.
Müminin kim olduğunu size anlatayım mı? İnsanların mallarına ve canlarına zararı dokunmayacağından emin olduğu kişidir.
Muhacirin kim olduğunu size anlatayım mı? Kötülükleri ve günah işlemeyi terk eden kişidir.”[2]
Söz anlayanadır. Anlamayanın hakkı da kötektir. Allah, sonu cehenneme, kötülüğe, iflasa çıkan beyan ve hareketlerde bulunmaktan muhafaza eylesin. Âmin.
Dünyada muhacir olmayan var mı?
Evet, dünyada hepimiz muhaciriz. Allah’ın misafir memurlarıyız. Geldik, gidiyoruz… Bizler için her şeyi ve yeterince hazırladığı ve lüzum eden ne varsa onlarla teçhiz ettiği şu dünyada vazifemizi yapıp gideceğimiz bir yerdeyiz. Yani hepimiz misafiriz.
Hal böyleyken -hakikatte- kimin malını kimden kıskanacak, paylaşın emrine nasıl muhalefet edeceğiz? Kaldı ki şu dünyada vazifemiz, Allah’ı razı etmek, onun razı olacağı şekilde hareket etmektir. Şeytan menşeli ırkçı, esbab-perest, her şeyin hakiki sahibini unutarak kendini tasarruf sahibi görmek, dahası kibirle kafa tutarak hareket edip beyanda bulunmak değildir!
Biz biliyor ve inanıyoruz ki her şeyin gerçek sahibi Allah’tır. Rızkı veren Allah’tır. Yaşatan ve öldüren Allah’tır. Bu dünya hayatı olduğu ve yaşadığımız gibi ölüm, kıyamet, haşir, mizan da vardır.
Ve bizler bunları bilip, inanıp ona göre hareket edersek vazifemizi yapmış, hayırla misafirliğimizi tamamlamış oluruz.
Kimse gerçek sahip olmadığı ve olamayacağı ev sahipliğini abartmaya kalkmasın!
Geliniz! “Son Çağrı”ya değil, ezeli ve ebedi olanın kelamına ve resulüne kulak verip tabi olalım…
[1] Müslim, İman 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, İman 17
metinucar.com 