Pek çok kanun duymuş veya muhatap olmuşsunuzdur, peki laf kanunu? Muhtemelen, hayır!
Efendim, Laf Kanununun muhdisi Kültür Bakanlığı ve TBMM Başkanlığı da yapan muhterem İsmail Kahraman Bey. Biz İsmail Bey’i Abi bilir, sivil toplum yönüyle tanır, bu alanda yaptığı çalışma ve duruşlarıyla biliriz. Zaman zaman -özellikle de- Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) çalışmalarında bir araya geliriz. Her defasında bu sözle de karşılaşırız: Laf Kanunu.
Dün akşam epey aradan sonra TGTV iftarı vesilesiyle üye kuruluş Başkan ve Gönüllülerimiz ile bir araya geldik, çok şükür. Fiziki olarak bir arada bulunmaktan naşi inikas ve insibağın bereketinden istifade ettik. Hasret giderdik. Bu sözü tekrar duyunca da kalıcı olmasına katkı sağlamak adına yazayım istedim.
Mevzubahis sözün açılımı ve mahiyeti şudur: “Lakin, Ama, Fakat demek yasak.” Nasıl yani, bağlaçsız konuşulabilir mi derseniz de, hususan vakıf hizmetlerinde, gönüllü işlerde, evet konuşulur, konuşulmalıdır da…
Nihayetinde, sözün konuşulduğu yer TGTV. TGTV ise vakıf insanların yani ictimai, manevi, imani hizmetlerde kendisini vakfetmiş insanların bir araya gelerek oluşturdukları sivil kuruluşların çatı kuruluşu. Bu kapsamdaki işlerde iş tutacakların hesabi değil hasbi, niyetleri halis ve beklentileri rıza-yı İlahi olması elzem. Dolayısıyla buralarda iş yapacaklar için mazeret olmamalı. Ve dolayısıyla mazereti işmam ve ihsas eden “lakin, ama, fakat” bağlaçları da cümlede yer almamalıdır.
Benim anladığım bu.
Ya ne olmalı? “Ve, ile, de” olabilir mesela; “Ahmet ve Mehmet”, “Şu iş ile bu işi”, “Ben de yapabilirim” gibi destekleyici, birleştirici, yük alıcı, mesuliyet yüklenici cümlelerde olduğu gibi…
Sivil çalışmalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu aşikardır. Çocuğunu okula gönderen anne-babalar “Al, eti de senin kemiği de senin, daha benden bu kadar, ne yaparsan yap” deyip denklemden tamamen çıkamıyor, çıkmaması gerekiyorsa, toplumu meydana getiren insanlar da her şeyi birilerine havale ederek içinde yaşadığı toplum ve memleket adına denklemden çıkıp köşesinde oturamaz, oturmamalıdır.
Herkes elini taşın altına soksa işler hafiflediği gibi, mesuliyet ve itibarlar da eşitlenir. Kavgalar çözülür. Eşitlik ve adalet hüküm sürmekle gönüllere ferah gelir. Her bir insan tek başına bir millet olabilir.
Değilse, bunca meseleye ne güç, ne kafa, ne de mesai yeter. Yetmez!
Bu farkındalık var mı? Evet, var ki bu çalışmalar oluyor, olmaya devam ediyor. Ne var ki hepimiz insanız, zamanla hassasiyetler kaybolabiliyor, şevkler kırılabiliyor, hisler devreye girebiliyor. Bu noktada nefis, mahir olduğu bahane üretmelerle karşımıza çıkıp “Evet lakin…”, “Doğru ama…”, “Tamam fakat…” gibi cümleler kurdurabiliyor.
Laf Kanunu ibaresini dün akşam tekrar duymak kendi adıma iyi geldi. Yapılacak bir şeyler varsa bu herkesin işi olmalı. (Burada müspet manada kullanacağım.) Fakat herkesin (üzerine düşeni yapmamakla) nihayetinde birisini suçlayacağı şekilde olmamalı.