Sabahleyin haber sitelerine bakarken iki şey dikkatimi çekti. Birisi İlyas Salman’ın vasiyeti, diğeri ise Elun Mask’ın iddiası. Bu iki haber hem kendi başlarına hem de ikisi birlikte tefekküri bir değerlendirme yapmama ve havf-reca arasında istikametim için duaya sebep oldu.
Salman, toplumda ateist olarak tanındığı ve bir vasiyeti olup olmadığı sualine, herhangi bir din adamının riyaseti olmaksızın, yıkanmadan yani dünyadaki kiriyle ve üzerindeki elbiselerle gömülmek istediğini söylemiş. Yoldaşlarının şarkı türküleriyle uğurlanmak istiyormuş.
Olabilir. İnsan için hayır da şer de beyan edilmiş ve seçimlerinde serbest bırakılmış. Nihayetinde karşısına çıkacaklardan mesul olacağı ve ona göre muamele edileceği de açıklanmış.
Sabah sabah okuduğum bu haber bana öncelikle Efendimiz (sav)’in şu hadis-i şerifini hatırlattı: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!..”[1] Ve şu ayet zihnime hücum etti:
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının! Ve her nefis, yarın (kıyamet günü) için ne takdim ettiğine (ne hazırladığına) baksın! Ve Allah’tan sakının! Çünkü Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdar olandır.”[2]
İkinci olarak, yakın zamanda vefat eden Sezai Karakoç, dört genç kardeşimiz, Sinan kardeşimiz ve Cemal Erşen’in cenazelerini; binlerce inanmış insanın şehadetiyle ahirete uğurlanışlarını ve bu uğurlamada gök kubbeyi çınlatan tekbirleri hatırladım. Allah’a hamd ettim ve bu güzel insanlar gibi şahitlikle huzur-u İlahiye varmayı dua ettim.
Üçüncü olarak, elbiseyle gömülmenin İslam’daki karşılığı olan şehitliği hatırladım. Şehadetin kıymeti, Allah için Allah yolunda verilen can veya sarf edilen ömrün değerini hissettim. Dünyanın kiri değil, ilim/ibadet meclisleri ve cenk meydanlarının manevi kokusuyla huzur-u İlahiye ulaşmayı arzu ettim.
Ya Musk? O ne diyordu: Bilgisayar oyunu içindeyiz. İçinde yaşadığımız evren simülasyon.
Uzun zamandır çocuklar oyunlarla ve çocuklar da dahil diğer herkes filmlerle, şu kurulan cümlenin sahte ışıltısına o kadar aşina ve hazır hale geldi ki, peygamberlerin mukaddes kitaplarla ortaya koyduğu gerçekliği neredeyse unuttu.
Eşyanın bir hakikati olmakla beraber, her şey Allah’ın esmasına bir ayna, evet. Dünya geçici, ahiret yurdu asıl, evet. Dünya bir imtihan meydanı, burada yaşadıklarımızın iyi/kötü karşılığını ahirette göreceğiz, evet.
Ama içinde yaşadığımız evren simülasyon, hayır! Bilgisayar oyunu içindeyiz, hayır!
Bütün bunlar olurken bizim yapmamız gereken, bence, inandığımız hakikatleri daha güçlü dillendirmek ve hem sözümüzle hem de hayatımızla ortaya koyabilmektir. İslam’ın, Kur’an’ın; Peygamberimizin anlattıklarına daha bir muhatap olmaktır. Zira inandığımız gibi yaşamazsak, inancımızla şekillenen ortamlar (aile/toplum) kurmazsak bir süre sonra yaşadığımız/yaşamamızı istedikleri gibi inanmaya başlarız/başlayacağız.
Hem dünyamız için rahat ve huzur hem de cenneti kazandıracak ibadet ve ahlaktan uzaklaşıp, milyon dolarlar vererek sanal cennetler almaya çalışacağız.
Olur mu öyle şey? Oluyor!
[1] Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 663
[2] Haşir, 18