BÜTÜN ÇALIŞANLARI İLGİLENDİRİR AMA MEVZUATTA YOKTUR

Bugün bir arkadaşla muhabbet ettik. Uzun uzun projelerinden ve hedeflerinden bahsetti. Güzel niyetler ve temennilerle doluydu. Ben de sevindim, sevincine/umuduna ortak oldum. Güzel bir saat geçirdik.

Bu konuşmalardan ve dinlediklerimden sonra, şu ana kadar yaşadıklarımı ve gördüklerimi de ekleyerek şöyle bir değerlendirme çıkardım kendime:

İnsan dünyada tek başına değil. Çalışıyorsa iş arkadaşları, alt-üst ilişkileri ve daha pek çok etkileşimleri var. Amma insan, güzel temenniler içerisinde bulunurken, çoğu zaman etkileşim ve iletişim içerisinde olduğu bu insanlar ve yapılardan azade olarak düşünür/düşünüyor. Onları yok sayarak, daha doğrusu tek dünya/tek lider modunda hareket ediyor.

Neden böyle söylüyorum? Çünkü olandan/güncelden konuştuğunuzda hep problemler dile ge/tiri/liyor ve problemin kaynağı da insanın kendi dışındaki herkes oluyor.

İnsan ileriye dönük güzel hayaller üretirken, çoğu zaman her şeyin dışına çıkıp, kendi hayal ve tefekkür dünyasında hareket ediyor. Kendi mahsus/özel alanı olduğu için de her şeyi istediği gibi yerleştiriyor, herkesi istediği gibi planlıyor, beklentilerini karşılayacak bir düzen kurarak memnuniyet verici sonuçlara ulaşabiliyor; bu esnada hiçbir engelle karşılaşmıyor.

Bu kötü mü, elbette değil. Sadece gerçeklikten uzak olarak kurgulanan bu steril düşünce dünyasının verileriyle yaşadığı hayata döndüğünde ya ümitsizliğe kapılabiliyor ya da etrafıyla çatışma yaşamak durumunda kalıyor. 


Halbuki insanın, olanı olduğu gibi görmesi ve bu gördüğü üzerinden hareket etmesi önemlidir. Bütün bu olanların içerisinde kendisinin asıl oyun kurucu değil de kaderin de hükmü altında olarak ve kaderin de payını görüp bilerek hareket etmesi gerektiğini anlaması gerekiyor.

Bir bütün/kurum/kuruluş içerisinde çalışan insanın karşısına hep rol çatışmaları çıkacaktır. “Nereye kadar benim?” sorusu aklını/kalbini hep tırmalayacaktır. Ve bu soru cevabını bulamadıkça ya da bulduğunda şahıs tarafından kabul edilip rıza gösterilmedikçe hep devam edecektir. 

Bu sual belirli ölçülerde kabul görmüş olabilir. Bu kabul edilmişliğin handikabı ise; salla başı al maaşı ya da “el elin eşeğini ıslık çalarak arar” modunda çalışmayı beraberinde getirebilir. Gönüllüğü, fedakarlığı, “İnsanların hayırlısı insanlar için en faydalı olandır” ferman-ı Nebisini unutmayı netice verebilir. Ortacı olup, etliye sütlüye karışmadan sessiz/silik bir tip olarak yaşamayı resmedebilir.


Bir insan, bir gurubun başı veya bir birimin sorumlusu ya da bir işin yöneticisi ise, kendisini -sorumluluğu altında olanlara bakmakla diğer her şeyden de- bağımsız ve sorgusuz görmesine sebep olabilir. Halbuki altında çalışanları hariç görmemek ve bütünün başı da olsan bir bütün içerisinde olduğunu unutmamak elzemdir. İnsan kendi içinde bu sınırı belirlemediği sürece fiilen veya kalben selamet bulması mümkün olmayacaktır.

Sen elinden geleni yaptın, fakat yine de işler istediğin veya senin düşündüğün tarzda olmuyorsa -elle olmasa da fikren de- daha ileriye taşımak yine doğru değildir. Senden beklenen elinin yettiğidir. “Olanda hayır vardır” kaidesini de unutmamak ehemmiyetli, zira her şeyin üstünde takdir vardır. Böyle olmasına hükmediyorsa bize düşen, sabırla mukabele etmek ve rıza göstermektir. Üzerimize düşenden sonrası için “Kadere iman eden kederden emin olur” hadisince hareket etmek, insan ve İslam olmanın gereğidir.


İki güzel cümle var, aktarıp bitireyim. Sözüm ona NASA’da çalışan bir çaycıya sormuşlar: Ne iş yapıyorsun? O da cevap vermiş: Biz uzaya mekik gönderiyoruz.

Bir işte herkes hedefi, detayları, ilişkileri bilir/bilmelidir; fakat herkes kendi işini ve hakkıyla yapmalıdır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s