TOPRAĞI TANIYAN İNSANI DA TANIR

Hafta sonu köydeyiz; şehrin karmaşası, gürültüsü, koşuşturmacası yok etrafta. Güneşin doğuşu ve batışı, akşamın yıldızları, dağlar ve tepelerin yükseltisi, farklı hayvanların sesleri ve sonbahar renkleri kuşatmış durumda her yanımızı…

Şehirde organik, gezen tavuk yumurtası, çiftlikten sofraya vb. ifadelerle tanımlamaya çalıştığımız gıdaların pek çoğuyla ve ilk elden tanışmak için olması gereken yer köyler… Bugün sahile uğradık. Ayak izlerinden hayvanları tanıma etkinliği en eğlenceli uğraşlardan birisi oldu. 

Toprağın kokusuyla, çamuruyla, rengi ve bereketiyle hâkim olduğu köyde, şehrin griliğinden kurtulma heyecanını yaşarken kendimizi tarlada bulduk bugün; anladık ki enerji topladığımız ama aynı zamanda enerjinin dönmesi gereken yerdeydik… 

Arpa ekilmiş bir tarla vardı ayağımızın altında, fakat hasat zamanı geldiğinde biçerdöverin zarar görmemesi için taşlarından ayıklanması gerekiyormuş. Biz de küçüklü büyüklü sıvadık kolları ve bıraktık kendimizi toprağın rengine ve kokusuna…

Toprakla uğraşmak, ona dokunmak, zararlarından arındırmak, bastıkça yumuşak dokusuyla kendisine çekilmek gerçekten harikaydı.

Meşguliyet insanı kafa ve gönül yoğunluğundan kurtarmakla rahatlattığı gibi, insanın kendisine dönmesine, insana bakmasına, doğru ilişkilere odaklanmasına vesile olmaktadır. En azından ben öyle hissediyordum.


Topraktaki farklı büyüklükteki taşları toplayıp römorka taşıdıkça insan geldi aklıma hep. Sad Suresinde beyan edildiği üzere topraktan yaratılmıştı atamız. Bir yanımız topraktı yani. Farklı fıtratlar bir tarafa hepimiz için taş mesabesinde hasat zamanında zararlı olabilecek büyüklü küçüklü taşlarla doluyduk, ayıklanması gereken…


Taşlara dokunmak -tedbirsiz davranmakla- ellerimizi tahriş etmiş, sonradan daha net belli etti kendisini. Parmaklarda bazı delinmeler… Acısı bile hatırlamayı devam ettirdiği yönüyle kıymetli desem yanlış olmaz herhalde.

Tatlı bir yorgunlukla ayrıldık tarladan. Hareketsizliğin çepeçevre sardığı şehirden uzaklıkla yaşadığımız bu hareketli bereket belki elimize, ayağımıza, omuzlarımıza acı verse de enerji sarfının açığa çıkardığı lezzet daha baskın gelmekteydi; tat verdi. En güzel tarafından birisi de çalışmakla gelen iştahtı, yemeği daha lezzetli yememize vesile oldu; tadımız yine arttı.

Büyük taşları bir kerede kaldırmak zararlı olmak hasebiyle ya balyozla kırdık ya da el ele verip beraberce hareket ettik. Nihayetinde tarlayı temizledik ve taşlardan arındırdık. Şimdi hazır hale geldi, hasat daha rahat ve güvenli olacak inşallah…


Ya topraktan yaratılan bizler… Taşlı tarlalarımız… Hasat zamanına zarar verecek taraflarımız…

Her tarafı taşlaşan şehirlere mahkûm olduğumuzdan beri birbirimizle olan ilişkilerimiz de olabildiğince gri sanki. Toprağı unuttukça kendimizi de birbirimizi de unuttuk desek ne kadar yanlış olur?

Toprağı unutmamak, zaman zaman muhatap olmak güzel ve önemli; nihayet varacağımız yer toprak, değil mi?

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s