KULLAN AT HAYATLAR

Bugün sohbet ederken eğitimci bir arkadaş neden blog yazdığımı sordu. Kendimi yokladım, neden diye… 

Öncelikle farkındalığımın arttığını gördüm. Yaşadıklarım daha görünür ve daha kalıcı oluyordu bu şekilde. Yoksa 24 saatlik zaman dilimi içerisinde yaşadığım pek çok şey varmıştı da bana kalanlar daha azmıştı sanki. “Hafızanıza sağ elinizle yardım edin ikazı” hatırlamayı artıran bir durum olduğu vakıa. Benim de bu suretle yani yazmakla yaşadıklarım daha belirgin hale geliyor ve kalıcı olanlar blog sayfasında birikiyordu.

Yaşadıklarımın yazıya dökülmesiyle haz ve hız dünyasının ritminden bir derece uzaklaşıp dışına çıkarak kendimi ve başka detayları fark ettiğimi gördüm. Bazen bir minibüsçünün bakışındaki detay, bazen bir trafik lambasındaki kırmızının hayata kattığı anlam, bazen kuş yuvasının tabiattaki tasarım ve yerleşiminden kendi yaşadığım şehrin oturduğum evle uyumsuzluğu, bazen hareketlerime etki eden iç alemimdeki küçük ama tesirli bir duygu… 

Aslında küçük gibi duran, hız dünyasının bütününde fark edemediğim, hayat/ım/a kattığı manalarını hiç düşünmediğim bu şeylerin detayına inmek ve fark etmekle nasıl da büyüdüklerine şahit ol/uyor/dum.

Bu vesileyle de -günümüz dünyasının haz ve hız ekseninde- nasıl savrulduğumuzu, detaylardan uzaklaşmak ve küçükteki büyükleri görmemekle nasıl da sathi bir hayat sürdüğümü/zü fark ettiğimi fark ettim.

Evet, hız ve haz odaklı bir hayat sürdürüyoruz. Zaman çok hızlı, hiçbir şeye vakit yok. Fakat çoğu kişi kaç şey peşinde birden koşuyor. Paradoksla kaplı her şeyimiz. Yok var, yok var, yok var…

Eskiden kaleme alınan bir beytin, serdedilen bir sözün, yerine göre bir hareketin kalıcılık süresiyle, medyalaşan sosyalliğimizin getirdiği düzlemde yazıklarımız, söylediklerimiz, hareketlerimiz öyle hızlı tükeniyor ki ne yazan ne de okuyan yetişemiyor. Ürettikçe tüketiyor, tükettikçe üretiyoruz ve bunu çok kısa anlar için yapıyoruz; çünkü hızımızı kaybettiğimiz an varlığımızı da kaybediyoruz. Böyle olduğunu düşünüyoruz. 

Bir varlık için en büyük azap, “yokluk” düşüncesidir.

Tüketim dünyasının ürettiği, -haz ve hıza bağlı- “kullan at mekanizmasına uygun hareket etmezsen yok olursun” algısı hepimizi esir almış gözüküyor. 

İşte yazmak -şimdilik bana- bu algımın kırılmasına ve detayları yakalamakla var oluşun gerçek sebebini bulmaya götüren eylemci bir ruh veriyor. Hızda savrulmaya bedel, yavaşlamakla etrafımı ve kendimi fark etmeme, buna bağlı olarak varlığın hakiki sebebi olan var edeni bulmaya götüren bir hareket kazandırıyor.

Değilse sadece haz aldığımız şeylere ama bireysel olarak yönelişlerim/iz artıyor ve etrafımızdakiler savrulup gidiyor. Herkes ve her şeye kullan at modunda yaklaşır hale geliyoruz… Kadim dostluklar, Allah bir yastıkta kocatsın denilen evlilikler, kalıcı okumalar, sürekli çalışmalar gidiyor… kısa süreli/kullan at şeyler giriyor hayatımıza. Sakinliğin ve fark edişin sonucu olarak ortaya çıkan etkileşim artmadığı için bağlar zayıflıyor ve temas ettiğimiz şeyler kopup gidiyor. Bir süre sonra bireyselleşmenin neticesi olarak zaten bizler de istemez hale geliyoruz.

Küresel dünya karesel dünyalara, ev şahsa ait odalara, yemek saatleri herkesin çalışma/oyun/ders saatlerine, arkadaşlıklar iş veya menfaatle sınırlanmaya, okumalarımız hayata anlam ve yön katmak değil de “okudu desinler” kadara düşebiliyor.


Hayat kullan at değildir. Hayat, fark edilmesi gereken çok önemli detaylar taşıyan bir daha ele geçmeyecek kıymetli bir zaman dilimidir. 

Hey Metin! Lütfen sakin ol ve yavaşla!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s