Allah bu ümmetin çocuklarına zihin açıklığı versin. Hepimiz bütün çocuklarımızın iyi olmasını, kendi ve ailesi başta olarak millete ve memlekete faydalı olmalarını arzu ve dua ediyoruz, etmeliyiz.
Bütün bunlarla beraber eğitim-öğretim dediğimiz sürecin içerisinde “odak” problemi yaşıyoruz.
O odak mı? Sınav/imtihan.
Okullar, öğretmenler, aileler, çocuklar ve bunlara bağlı her şey imtihan odaklı idi zaten; fakat sürece giren herkes tarafından daha net anlaşılır hali kazanarak, biraz da bu sürecin genişlemesiyle birlikte kimsenin hariç kalamayacağı noktaya doğru gidiyor bu sınav odaklılık. Artık her adımı imtihanla atacak bir sistem kuşatıyor hepimizi…
İmtihan elbette olacak, fakat nazarı imtihan odağına çevirmek, imtihandan istenen sonuçları netice vermede zorlayıcı olduğu gibi, başka zararlı çıktılar da üretiyor maalesef…
(İstisnalar olmakla beraber) odağın sınav olduğu sistemde okullar, imtihan ve imtihanı kazandırdıklarıyla ve varsa başarılarıyla(!) reklam peşinde. Öğretmenler, çocukla çok ilgili olmak, soru çözmek/çözdürmek, sürekli telkin edici olmakla pi/y/ar kazanma durumunda. Kitapçılar, yeni nesil diye diye, yeni nesli besleyecek ne bulursa iki kapak arasına sokma peşinde. Aile, çocuğunun başarısı üzerinden kendini onore/tatmin etme ve başkalarına kıyasla enaniyetini okşama derdinde.
Çocuk? Çocuk da bütün bu beklentileri karşılayabilmek için hırslı, rekabetçi, dizginlenemez, sınır tanımaz vs. olmak psikolojisinde.
Bu arada herkes zayi oluyor! Nasıl mı?
Biz çocuklara bakalım. Çocuklar ya korku ya da hırs ikileminde stresli bir hayat yarışı içinde debeleniyorlar. Süreç odaklı değil de başarı odaklı baskılamaların verdiği basınçlı hayat şartlarıyla boğuşmak zorundalar. Arkadaşlarından ve sınıf ortamından bahisle rekabetçi ve hırslı olmaya zorlayan bir çıkmazları var.
Hırs ile azim karıştırılmamalı bu arada. Zira hırs eden zarara uğrar, maksadının zıddıyla tokat yer. Ama azimle çalışan başarıya ulaşır. Zira azimde elinden geleni ortaya koymak, fakat neticeyi Allah’a bırakmakla tevekkül vardır.
Çocuk sınırlarını bilir, bilmiyorsa eğitim denen şeyin asıl vazifesi olan öncelikle öğrenir. Elinden geleni ortaya koyar, olmayanı elde etme gayretinde olur. Fakat sınırı zorlanırsa hırs da, rekabet de, kıskançlık da ve fazlası da hayatında yer etmeye başlar. Eğitimden maksat, hırs değil azim, rekabet değil muavenet, kıskançlık değil takdirdir… Değilse çocuk bu insani özellikleri kazanamadığı gibi tersi olan yukarıda saydığımız güzellikleri de kaybeder.
Eğitimden elde edeceği güzellikleri, daha kazanmaya çalıştığı eğitim düzeyinin çabasındayken feda eder.
E, ne anladık biz bu işten?
Küçüklüğünde çocuklar için oyun ne ise ve oyunla ne kadar çok ve güzel kazanımlar elde edilebiliyorsa, hayatın içerisindeki bu diğer şeyleri de aynı şekilde, güzelliklerin kazanımına fayda sağlayacak şekilde dizayn edebiliriz, etmeliyiz.
Yukarıda da dediğimiz gibi hırs değil azmi, rekabet yerine muaveneti, kıskançlık yerine takdir ve tedbiri, başarıyı değil de muvaffakıyeti önlerine koyarak hem dünyevi hem de uhrevi güzellikleri hayatı yaşarken kazanmalarına kapı aralayabilir, zorlukları kalp ve kafa konforunu koruyarak kolaylıkla aşmalarına yardımcı olabiliriz.
Bu arada başarı ene/ben/kişi odaklı ve insanın kendisine verilip ondan beklenirken, muvaffakıyette insan elinden geleni yapar, gerisini Allah’tan beklemek manasında tevekkül eder. Bundandır ki “Gayret bizden tevfik (muvaffakıyete erdirmek) Allah’tandır” denmiştir.
Bütün çocuklar bizim…
İmtihanı kazanamasalar da evladımız, öğrencimiz, vatandaşımız…
Eğitim öğretim süreçleri imtihan kazandıran değil, hayatı ve insani özellikleri öğreten ortamlar olmak zorundadır. Tabii evlerimiz de…