Askerdeyken (2002), bir akşam dersinde, başımızdaki nöbetçi astsubay bizlerle sohbet etmeye çalışıyordu. Abuk subuk konuşmalar devam etti bir müddet. Sonra, “Siz bir soru sorun” deyince, gençler “Sen sor” diye bana yöneldiler.
Ben de “Biz burada millet ve memleketimize kastedecek düşmana karşı mevzilenmiş, gelecek tehditlere karşı her türlü hazırlığımızı yapmış olarak hazır ve nazır bekliyoruz. Halbuki günümüzde düşman tehdidi, saldırı şekli ve silahları değişmiş durumda. Evlerimizdeki televizyonlar, bilgisayarlar ve telefonlarımız üzerinden ahlakı, inancı, milli ve manevi değerlerimizi sarsıcı pek çok faaliyet yapıyorlar. Buna karşı bir tanımlama ve savunma şekli/stratejisi var mı?” diye sormuştum. Soruyla birlikte muhabbet bitmiş, sualim de cevapsız kalmıştı.
Bu sabah geriye dönük araştırma yaparken, Fener Patriği V. Gregorius’un Rus Çarı 2. Alexander’a yazdığı mektubu gördüm. Oradaki durumun yukarıda bahsettiğim yaşanmışlıkla benzerliği bir kez daha sarstı beni. Şöyle diyordu İslam düşmanı Patrik, mektubunda:
“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i nefis sahibidir. Bu hasletleri de dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden ananelerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan itaatlerinden gelmektedir.
Bu nedenle; Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek, dini metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, milli ve manevi ananelerine uymayan harici fikirler ve davranışlara onları alıştırmaktır.”
Patrik ihanetten asılmış olsa da bugün söylediği sözlerin onların lehine bizim aleyhimize karşılık bulduğunu üzülerek görmekteyiz. Şimdilerde bize uymayan pek çok fikir ve davranışın dünyalarımızda cereyan ettiği vakıadır.
Öyle zamanlar yaşıyoruz ki Diyanet işlerinden sorumlu Başkanın İslami sözleri bile eleştiriye maruz kalıp, güya zamanın ilcaatına ters değerlendirilerek tenkit ediliyor. Bizim dediğimiz şeyler bugün zamanın dışında, asla yanımıza yaklaştırmayacağımız şeyler ise kılcal damarlarımıza kadar nüfuz etme ameliyesinde olarak hareket ediyor.
Bugün Mevlid-i Nebi. Efendimiz (sav)’in doğumunun sene-i devriyesi.
Bu da vakı ki O’nun (sav) dünyayı teşrifi ve ortaya koyduklarıyla bir saadet asrı yaşandığı gibi, bizlere emanet olarak bıraktığı Kur’an ve Sünnet-i Seniyesine yapışıldığı bütün zamanlarda da insanlar mutlu ve mesut olmuşlardır.
Ne zaman ki tersi olmuş, o zaman da sıkıntı ve problemler baş göstermiştir. Bunu düşmanlarımızın çok iyi anlamış olduklarını, Sömürgeler Bakanı Gladston’un geçtiğimiz yüzyılın başında, İngiliz Avam Kamarasında sarf ettiği şu sözlerden de anlıyoruz: “Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’an’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız.”
Bunların Kur’an ve Sünnet düşmanlığı hiç bitmeyecek, net! Mesele şu ki biz bunların şu tavır ve hareketlerine karşı ne yapıyoruz?
Yapılacak en önemli şey mi?
1. Allah’a ve ahiret gününe iman ve imanî derslerin -okullar başta olarak- hayata hâkim kılınması.
2. Peygamber Efendimizin Sünnet-i Seniyyesinin ve ahlakının yediden yetmişe hayat/larımız/a yerleştirilmesi.
Bunları yapmazsak düşmanın bir şey yapmasına gerek kalmaz, biz zaten kendi kendimize yok oluruz…
Çok güzel Allah razı olsun inşaallah hocam
BeğenBeğen