KALABALIKLIĞIN KORKUNÇ YALNIZLIĞI

Hikâye edilir ki, birisi Türkçe öğrenmek için geldiği Türkiye’de eğitimini tamamladıktan sonra memleketine dönmek için havaalanına gelir. Orada birisine “Servis aracı gitti mi?” diye sorunca, bizim vatandaş da ıslık çalarak elini sallar. Adam anlamaz ve kendi kendine, öğrenecek daha ne çok şey varmış, der.

Emojilerden önce girdi bunlar hayatımıza ve çok özel bir yeri vardır iletişim dilimizde. Bir lokantada yapılan el hareketine göre ya çay gelir ya da hesap mesela. Çok klas şeylerdir…


Neyse, bugün muhabbet ederken mevzu bazı kişilerin arabaların önüne koyduğu kafa sallayan oyuncaklara geldi. Eskiden çok görürdüm, anladığım kadarıyla hala varmış. Hatta arkadaş bir arkadaşından bahisle, “Bu kafa sallayan oyuncağı neden koyuyorsun arabanın önüne?” demiş; o da “Ben onunla konuşuyorum” cevabını vermiş.

“La adam kafayı yemiş” diyesi geliyor belki insanın içinden, fakat bu önemli bir açığımızı da ortaya koyuyor. Nasıl mı?

Her insan konuşma ihtiyacı hisseder. Bununla birlikte dinlenildiğini bilmeyi de ister. Bazen konuştuğunuz kişinin tepkisizliğine karşı “duvar gibi adam”, “duvardan ses geliyor bundan gelmiyor” cümlelerini kurma ihtiyacı hissedersiniz. Telefonda konuştuğunuz kişinin -eğer görüntülü değilse- arada bir ses vermesini beklersiniz. Ses gelmeyince “Alo!” der ve hattın kesilip kesilmediğini yahut karşınızdakinin sizi dinleyip dinlemediğini anlamaya çalışırsınız.


“Ahşef’in keçisi gibi baş sallamak” diye bir deyim ve şu anlatılanlara ışık tutacak bir yönü var. Hikayesi şu:

Ahşef başarılı bir medrese öğrencisidir. Bu başarısını da çalıştığı dersini anlattığı kimselere borçludur. Yani Ahşef, çalıştığı konuyu birisine anlatmadan öğrenemiyordur. Zaman ilerledikçe durumdan sıkılmaya başlayan herkes ondan uzaklaşmaya başlar, bu da Ahşef’in başarısını menfi yönde etkiler ve başarısı düşer.

Ahşef bir gün oturmuş ne yapacağını düşünürken, bahçede ot yiyen keçiyi ve arada başını salladığını görünce yeni çalışma arkadaşını bulduğunu fark etmiş. Bundan sonra öğrendiklerini keçiye anlatıyor ve “Anladın mı?” diye soruyor, ardından da keçinin sakalından tutarak “Anladım” manasında başını sallıyormuş. Bu sayede Arapça dil konusunda iyi yerlere geldiği rivayet edilir.


Gelelim kafa sallayan oyuncaklara. Ne diyordu vatandaş, “Ben onlarla konuşuyorum”. Anlaşılan şu ki; karşıdaki muhatap şuursuz bile olsa, ondan sudur eden hareket, sözün bir manada karşılık bulduğu hissini vermekle muhataplık oluşturup en azından can sıkıntısının giderilmesine vesile olmaktadır.

Bu halde olan kaç kişi var acaba toplumda? Arabada kafa sallayan oyuncak taşıyanlar değil sorum. Soru; dinlenilme ihtiyacıyla kıvranan, derdini paylaşmak isteyen ve muhatap bulabilen kaç kişi var?

Çarşı, pazar veya dükkân gezen bazı insanlar duyuyorduk bir aralar. Tamam, herkes gezer ne var bunda diyorsunuz. Lakin bu insanların, dükkân sahiplerinin, “Buyurun Efendim, nasılsınız?”, “Hoş geldiniz”, “Beyefendi, ne alırsınız?” cümlelerini duymak için yani fark edilmek ve muhatap alınmak için gezen insanlar olduğundan bahsediliyordu.

Kalabalıklarda yapayalnız nice insanlar var kim bilir? Kim bilir, belki bizler de yalnızlık acısıyla kıvranıyoruz da görenimiz yoktur.

Lütfen birbirimizi fark edelim!

Birbirimizi kalabalıklığın korkunç yalnızlığına mahkûm etmeyelim…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s