NEWTON, NASREDDİN HOCA VE BİZ

Gökten üç elma düşmüş; biri Newton’un başına, biri Nasreddin Hoca’nın, diğeri de bizlerin başına… Bir masal cümlesiyle başladık yazıya ama aşağıdakiler hakikat. Haydi, madem öyle biz de düşelim o hakikatin peşine…


Efendim rivayet odur ki Newton bir ağacın altında otururken, ki o elma ağacıdır, bir elma başına düşer ve arkadaşı Stukeley’in anlattığına göre, uzun zamandır kafasında oturtmaya çalıştığı yer çekimi mevzuu netleşir.

Gözümüzün önünde olup duran pek çok şey var, fakat biz çoğu zaman bunları fark etmeyiz. Ne zaman ki başımıza bir elma (!) düşer, o zaman içimizde oluşan fakat isimlendiremediğimiz şeyler şekillenmeye ve anlamını bulmaya başlar.


Efendim, yine rivayet o dur ki, Nasreddin Hoca bir ağacın altına dinlenmek için gelmiş ve oturmuştur. Bu arada gözü yerdeki kabağa ilişir. Kocaman kabak, incecik bir sapla bağlıdır toprağa/hayata. Kendi kendine şu cümleyi mırıldanır:

“Hey güzel Allah’ım, kavuğum kadar bal kabağının serçe parmağım kadar sapı var. Şu boylu poslu ağacın meyveleri eşeğin gözü kadar bile değil.”

Bu değerlendirme ve tefekkür halindeyken, yukarıdan bir elma (aslında ceviz) kopar ve Hoca’nın kafasına düşer. İrkilen ve bir parça da canı yanan Hocanın bu kez şu cümleler dökülür dilinden:

“Güzel Allah’ım, sözümü geri aldım. Altında oturduğum ağacı ya bal kabağı ağacı yapsaydın.”

Bugün tekrar baskıya girecek “Nasreddin Hocamız’dan Fıkralar” kitabının tashihini yaparken gözüme çarptı ceviz meselesi. Fikrim Newton’a yol buldu oradan. Sonra da kendime baktım…


Evet, Newton bugün yerçekimi diye isimlendirilen bir kanun-ı İlahinin varlığını başına elma düşmesiyle net şekilde tanımlamış ve onunla anılan bir meseleye odak olmuştu. Yer çeker, elma da düşer. Doğru, fakat eksik. Zira yere çekme kuvvetini veren de elmaya düşme meylini veren daha doğrusu düşüren de Allah’tır. İmani alt yapı ve marifet bakış açısı olmadığından Newton böyle söylemiştir. Fakat bugün bu cümleye benzer nice cümleler bizi yanlışa sürüklemekte, şahsi ve toplumsal pek çok zararlar vermektedir.

İbrahim (as)’ı ateş yakmamıştır. İsmail (as)’ı bıçak kesmemiştir. Bunun gibi yağmur yağdırılır, çiçek güzel yapılmıştır. Yani hepsinin arkasında iş gören Allah’tır. Bunu gözden kaçırırsak hayatı da ıskalarız, sıkıntılardan da kurtulamayız.


Hocanın başına düşen ceviz ise, öncesinde hikmeti anlaşılmaya çalışılan bir meseleye ışık tuttuğu gibi, Allah’ın varlığına imanla birlikte O’nun yaptığı işlerin hepsinde hikmet olduğuna ve ona göre yani emirlerine itaat ve yasaklarından kaçınmaya kapı aralamaktadır.

Çünkü etrafımızda ne varsa ve neler oluyorsa şu imtihan dünyasının malzemesi ve Allah’ın mahluku ve O’nun hükmü ve hikmetiyledir. İnsan da bunları anlayacak, bilecek ve ona göre hareket edecek imtihan dünyasının öznesi bir varlık ve buradaki sonuçlara göre ya ebedi saadet ya da ebedi şekavete duçar olacak kimsedir.


Buradan bana/bize düşen elma ve kafam/ız/da çaktırdığı şimşekler şunlar oldu:

Kâinat bir kitap gibidir, okumasını öğrenmek lazım.

Nazar yani bakış açısı, bunun da destekleyicisi olan marifet bilgisi her türlü ana ve yabancı dilden önemlidir.

Kendi klasiklerimiz güldürür ama daha çok düşündürür, daha çok okumak gerekir.

Bilgi sadece dünyaya ait değil, arkasında ahirete bakan yönleriyle de gündemimizde olmalıdır.

Fen, teknik… sadece dünyaya aitmiş gibi gözüken ne varsa ahirete ait meselelerden hariç değildir; bunlar her şeyiyle Allah’a ait ve onun yaratmasıyla olduğundan asıl olan Allah’a ve ahirete bakan yönleridir, ikincil olarak dünyaya bakarlar; önceliklerimize dikkat etmeliyiz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s