Üzerinize afiyet sağlık, taştan sonra üşütmeyle tetiklenen bir orta kulak iltihabı problemi yaşadım. Şafi-i Hakikiye sığınıp mütehassısına da göründüm ve bir tedavi koydular önüme, içerisinde altı tane de iğne olan.
Sağlık ocakları iyi ki varlar, mahalle bakkalı sıcaklığında karşılarlar insanı ve ismen tanırlar sizi tek tek… Hiçbir işiniz yarım kalmaz onlarla. En azından bizim sağlık ocağı ve aile doktorumuz için söyleyebilirim bunları.
İlk üç iğnemi orada oldum, sağ olsunlar. Hafta sonu girince biraz da tembellikten bir özel hastanenin aciline gittim.
Öncelikle, acil (عاجل) dediğimiz yerde gayet derecede acil (آجل) bir yaklaşımla karşılaştım. İkisi arasındaki fark, ayın harfiyle olan bildiğimiz ve düşündüğümüz yani işlerin hızlıca görüldüğü yer manasınadır. İkincisi ise, tehir eden, sonraya bırakan, geciktiren manasınadır ki benim de karşılaştığım tablo bu oldu. Her ne kadar dördüncü iğnemizi olsak da acil gayet yavaştı.
Diğer hissettiğim bir durum da şudur ki, eskiden özel hastaneler müşterisine/hastasına gayet mülayim, saygılı ve başında kuş varmış da kaçacakmış gibi davranırdı. Şimdilerde o tablo pek yok gibi geldi bana. Geçenlerde yine gitmek zorunda kaldığım bir hastanede muayene ve tedavi olduğum doktora bir soru sormak istediğimde aldığım cevap şu olmuştu: “Beyefendi zamanımı çalıyorsunuz!” Özür dileyip çıktım, bir daha da uğramadım semtine.
Yoğunluk kısmı bazen yorucu olabilse de eskiden özel hastanelerde olan yaklaşımın devlet hastanelerinde yer aldığını görmek, devletimize, millet için yaptığı çalışmalara teşekkür ve Allah’a şükretmeme vesile oldu bir kez daha. Devlet babanın şefkatli yüzünün sıcaklığı sardı beni.
Bugün gittiğimde maskemi unutmuş olarak vardım acile. “Maskesiz girmek yasak” denildi. Doğrudur. “Maskem yok” dedim, neyse ki onlar bir maske verdi ve maskeledim yüzümü. Üzüntüm, sevincim, kızgınlığım, mutluluğum her şey kayboldu. Maskeyle tek tipleşen bir forma büründüm ve ben de yüzünde maske olanlar kadarıyla herkes gibi oluverdim.
Neyse mevzu maske değil. Gerçi hastaneden çıktıktan sonra görebildiğim hemen her yerde -kapalı mekanlar dahil- maskesizdi insanlar. Demek yasak oralara ulaşmamıştı. Ben, dedim, sözüm ona aşılıyım ama kural kuraldır, değil mi? Geçtiğimiz hafta zincir marketlerden birine uğramıştım. Tiz bir ses: “Beyefendi, maskesiz hizmet veremiyoruz.”
Ne diyeyim, doğrudur. “Ben de hizmetinizi almıyorum o zaman” deyip çıkıp gittim.
Asrın getirmiş olduğu onca maskenin problemini yaşayıp kurtulmak için çabaladığımız şu dünyamızda bir de tıbbi maske gelip oturuverdi yüzümüze. İnşallah tez zamanda çıkıp gider hayatımızdan da birbirimizi olduğumuz gibi görür ve muamele ederiz.
Nerede kalmıştık? Evet, acilde. Sorgu, sual, ücret ve imza. Bu ne? Rıza belgesi. Bu iğneyi olmak için rızamla vs. vs… Yahu bu ilacı bana veren sizin doktorunuz değil mi? Evet. Bu ilacı hastaya kullanılabilir diye ilaç dağıtıcılarına olur verip doktorlarına yazdıran sizin hastane değil mi? Evet. Buraya gelip devletin denetiminde görmekle kanaat edip muayene olan ve tedavinize evet diyen ben değil miyim? Evet. Bak bu da reçetem!..
E, neden şimdi bir kâğıt daha imzalıyorum? Böyle…
Yapacak bir şey yok, etti beş.
Mahkeme-i Kübra’da hesabı Allah’ın göreceğini işiten sahabenin sevincini hatırladım. Şafi-i Hakiki Allah’tır. Hastalığı da şifayı da veren/verecek odur. Allah, Şafi isminin tecellisinden hissesi bol olan hazik doktorlarla ve sistemlerle karşılaştırsın ve muhatap kılsın bizleri.
Yoksa vay halimize…
Neyse ki bir iğne kaldı ve hafta başına denk geliyor. Yani sağlık ocağında olacak 🙂