Zamanımızda telefon konuşmalarının çoğunu teşkil ediyor, can sıkıntıları… Sizi arayan, sizin aradığınız, etrafta, ailede yapılan telefon görüşmelerinin/konuşmaların pek çoğu sıkılan canların dışa vurmuş cümleleriyle şekilleniyor…
Can sıkılabilir, normaldir; haddizatında içinde bulunduğumuz dünya imtihan dünyası. Fakat can sıkıntılarının çokça konuşulması, konuşmaların çözüme değil de daha çok sıkılmaya ve sıkıntıya sokması gibi hususlar hepimizi rahatsız, hatta hasta eder boyutlara ulaşabiliyor…
Bununla birlikte insan için en büyük ihtiyaçlardan birisi derdini anlatabileceği, kendisini dinleyecek, hatta sadece konuşmalarını yapabileceği insanlardır. Gerçekten kendisini dinleyen, ama kalpten ve anlayarak dinleyebilen insanların varlığı herkes için önemlidir. Tek şart var ki o da dinleyen insanın dinlediklerini sağa sola yetiştirmemesi, mahrem olan bu konuşmaları aşikâr etmemesidir. Ve bir de yangına benzin ile gitmemek, yani bazı nefsani meselelerde, dinlediği kişiye yanlış olarak hak vererek onu gerçekten uzaklaştırmamaktır. Doğru ve müstakim tavsiyeler olacaktır elbette, fakat çoğu zaman sadece dinlemek bile yeterli olabilmektedir.
Bu ihtiyaç, eskiden anne-baba, abi/abla/kardeş, dede-nine, konu komşu, hoca-müderris, mahalledeki ihtiyarlar, arkadaşlar tarafından karşılanabiliyordu. Şimdilerde bu ortamlar kaybolduğundan ya da problemin temelinde bu kişiler de olabildiğinden bahisle bu ihtiyacı karşılamak paralı dinleyicilere kalmış durumda. Nihayetinde bu bir ihtiyaç ve karşılanacak, bunu da onlar yapıyor…
Can sıkıntımızın bir kısmını kendimiz çözebiliriz. Aşağıya aldığım başlıkların bize yardımcı olması ümit edilir… kaynak: yaşadıklarım/gördüklerim…
Konuşmak
Diyelim ki iki kişi veya aile arasında (sadece çekirdek değil, ataerkil/aile apartmanı olarak da düşünülsün) bir problem var. Bazı sebeplerden dolayı mesele karşılıklı oturulup konuşulmuyor. Laf arasında kinayeyle bir şeyler anlatılmaya gayret ediliyor. Bu şekilde söylenen söyleyenin anlatmak istediğini hiçbir zaman anlamadığından/anlamak istemediğinden problem de çözülmediği gibi artarak devam eder. Sonunu Allah hayretsin…
Çözüm: Akl-ı selimle konuşmak
Dinlemek
İnsan çoğu zaman dinlemez. İki kişi bir araya geldiğinde derdi olan/hızlı konuşan bütün zamanı doldurur. Kendi penceresinden gördüğünce ne varsa döker ortaya. Fakat dinlemediği için yine bir şey çözüme kavuşmaz…
Çözüm: Dinlemeyi de bilmek, samimi bir kulakla dinlemek
Anlamak
Konuşmalarda en çok geçen kelimeler “Anlatabiliyor muyum?” “Anlıyor musun?” “Anlıyorum” şeklinde değişir. Her “anlıyorum” sözcüğü, anlatanı biraz daha soğutur konuşmadan ve mevzudan uzaklaştırır. Çünkü bu kelimeler, sathi dinlendiği hissi verir karşıya. Diğer sözcükler için de durum dinleyen açısından aynıdır. Cevaplar sessizce verilir ve konuşma anlaşılmadan biter, ne kadar sürerse sürsün.
Çözüm: Gerçekten anlamaya çalışmak
Fark etmek
İnsan değerlendirmede bulunurken kendisini ya hadisenin dışında tutarak konuşur ya da kendini haklı bilerek… Halbuki çoğu şey tek kişilik değil, karşılıklıdır. Yani bir hadisede insanın kendisi, karşı taraf, dış etkenler ve kaderin de hükmü vardır. Karşılaşılan problemleri bu dört etkene ayırsak karşımızdaki muhataba yüzde yirmi beş hisse düşer. Fakat biz bütün suç onunmuş gibi canını okuyabiliriz. Meselemiz yine çözümsüz kalır. En azından hakikat noktasında…
Ders çıkarmak
Dünyanın imtihan dünyası olduğunu unutmayalım. Karşılaştığımız her durum, aynı zamanda bizler için birer imtihandır. Bazen sabretmek, bazen sessiz kalmak, bazen usulünce konuşmak, çoğu zaman da sadece “olan hadise üzerinden” değerlendirmek gerekir. Geçmişin bütün yükünü omuzumuza alıp karşıdakinin sırtına koymaya çalışmak yani bel altı vurmak, vesileyle geçmişte ne olmuşsa ortaya dökmek herkesi yorar ve yine müspet sonuç alamayız.
Değişim
Bazı çözümler zamana matuftur, yok sayarak hareket etmek çözüm olabilir… Bazı çözümler ise yer değiştirmekle alakalıdır, bulunduğunuz yeri değiştirmek en ideal çözüm olacaktır. Özellikle karşılaştığınız şeyin değişmeyeceğini gördüğünüzde ya kendi konumunuzu değiştirmelisiniz ya da durumu kabullenip/anlayışınızı değiştirip problem görmemelisiniz, ki sıkıntıdan kurtulabilesiniz.
Meşgale
İbrahim Edhem Hazretleri ırmağın kenarında oturmuş elindeki giysinin iplerini söküyor, sonra tekrar dikiyormuş. Sormuşlar “Niye böyle yapıyorsunuz?” diye, o da “Nefsimi oyalıyorum” diye cevap vermiş. Eskiden kaşıkta yumurta taşıma oyunu vardı. Bir yerden bir yere ağzınızdaki kaşığa konulan yumurtayı taşırdınız. Bu arada hariçteki hiçbir şeyi görmezdiniz. Odak noktanız yumurta ve hedefe ulaşmak olurdu.
Hayatımızda belirli bir hedefe yönelmiş ne kadar meşgalemiz var, onlara bakalım. Mesela sadece sabah vakitlerini kullanarak kitaplar yazabilen ev hanımlarının varlığı vakıadır. Günde on beş dakika okuma yaparak senede onlarca kitap okuyabilirsiniz, düşünün. Bir müzik aleti çalmak, resim yapmak, hatta İbn Sina’ya göre şarkı söylemek, sağlığı koruyan en iyi egzersiz/meşgaledir.
Haydi düşünelim, bizde bunlardan veya başkalarından hangileri var, kötülüklerden uzaklaştırıp iyiliklere yönlendiren…
İbadet
En güzel çözümlerden birisi de Rabbimize sığınmaktır. Her şeyin yaratıcısı olan Rabbimiz bizim de derdimize çıkış kapısı açabilecek en yüce makamdır ve ona ulaşmak, kıbleye dönmek, elimizi semaya açmak/dua etmek, seccadeye baş koymak kadar kolay ve rahattır; dünyevi makamlar gibi değildir.
“Bu da geçer ya Hu” cümlesi ne dertlilere derman olmuş, mahzun gönülleri mesrur ve mamur eylemiştir. Hakeza “Olanda hayır vardır”, “Kaderimizde varmış” gibi tevekkülü anlayarak sarf edilen veya dinlenen cümleler de manen/ruhen rahatlamaya vesile olur/olmuştur.
Ruhun şu küçük dünyada, bu dar bedende sıkışımış olmakla sıkılmasının önünü açan tek şey maneviyatla nuraniyet kazanmak ve beden değil, ruh kapasitesiyle alemle muhatap olmaktır. Bedene ve ilişkilerine değil, ruha ve ruhun ihtiyaçlarına doğru olarak odaklanmak konuyu net şekilde çözecektir.