YÜZ YÜZE EĞİTİM

“Bismillah” dedik, bugün itibariyle “yüz yüze eğitime” uzun bir aradan sonra tekrar başlamış olduk milletçe. Pandemi dolayısıyla yeni şartların getirdiği farklı düzenekler bir kısım tabirlerin (uzaktan online yüz yüze) hayatımıza girmesine sebep olduğu gibi, çoğu zaman da kullanımları açısından garip manaları da karşılaşmış oldular, ya da kastedilen manayı karşılayamadılar… her neyse…

Şükür ki çocukların okula bizzat gitmesi ve sınıf ortamında, öğretmen riyasetinde, arkadaşlarıyla derslere katılmayı da ifade eden yüz yüze eğitim dönemi başlamış oldu.

Burada bizim üzerinde durmak ve o noktadan ilerlemek istediğimiz, “yüz yüze eğitim” ifadesi. Yüz yüze yani face to face (bu olmadı galiba), karşılıklı, birbirini görerek manasını çıkardığımız eğitim ortamımızı gelin hep beraber hatırlayalım.


Sınıflarımızdaki sıralar eski otobüs sisteminde (bazı toplu taşıma araçları yüz yüze baktığı için eski dedim). Talebeler arkadaşının ensesini görüyor. Öğretmen çoğu kere sırtı dönük tahtaya bir şeyler yazıp çiziyor. Teneffüste zaten kimse kimseyi görmüyor (sosyalleşme var gibi de olsa oyun eğlence daha önde gidiyor).

Eski/mez/lerin eğitim ortamında diz kırmak, dizinin dibinde olmak, dersi hocasına vermek vardı, gözünün içine bakarak. Usta çırak eğitimi ki etkileşimin zirve yaptığı yerlerdi. Ortam her şeydi.

Online/uzaktan eğitim denilen bir dönem de yaşadık. Televizyonları hariç tutuyorum. Eğer kameralar açıksa herkesin en yüz yüze olduğu bir düzen vardı, görebildiğim. Konuşabildiğiniz ve yazabildiğiniz bir düzen. En önemlisi herkes herkesi görüyordu yani yüz yüzeydi…


Bugün okuldaydım, arka arkaya sıralanmış öğrenciler, sıralarda sadece ense gördükleri bir düzlemde ders almaya çalışıyorlardı. Gördüğüm tablodan çıkan mana ise ya ortam yanlış ya da kullanılan ifadeler, oldu. Çünkü uzaktan olanda yüz yüzelik, yüz yüze denilenden daha çoktu; fiziki olarak bir arada olmayı dışında tutarak.

Epey zamandır farklı arkadaşlar ve şahıslarla konuştuğumuz konulardan birisidir bu sınıf düzeni. Bir okul elbette olacak; bir ders ortamı da elbette… Ama bu ortam, hani şu okul öncesinde çocuklarımızın kümeyle ya da hilal şeklinde bir araya geldiği, herkesin birbirinin yüzünü görebildiği, hep beraber muallim/müderris/öğretmenle muhatap olabildiği gibi olmalı…

Hemen her şeyin etkinlikler üzerinden verilebildiği, talibi/talebeyi/öğrenciyi işin bizzat içerisine sokarak faaliyetin/eğitimin öznesi olduğu bir ortam gibi…

Anaokullarında başarılan bu eğitim ortam ve şeklini ne hikmetse ileriki sınıflarda kaybediveriyoruz. Kabul/ünsiyet edilmiş tabloya dönüveriyoruz.


Halbuki karşılıklı olmakta, mukabelede, muhatap alınmakta gerçek “yüz yüze”lik vardır. Bu yüz yüzelikte ise inikas ve insibağ yani bilgiyle beraber hal/tavır/manevi etkileşim de söz konusudur.

Onun için orada öğrenci talip yani isteyen, öğretmen muallim/müderris yani hazmedilmiş ilmi aktaran, hal ve tavırlarıyla örnek olandır. Eğitim denen süreç de istenilen ortamda yaşanılan hal, kazanılan tecrübe, hissedilen duygudur.


Herkesin artık rahat kurabilir olduğu bir cümle var dünyamızda: bilgiye ulaşmak kolay. Evet, isteyen ve doğru yolu kullanan herkes bilgiye rahatlıkla ulaşabiliyor. Fakat tecrübelerin aktarımı en zor olandır ve bunun tek yeri de ortamdır. Bu ortamın da yüz yüze olması ehemmiyetlidir. Sınıfların herkesin herkesi görebildiği sisteme değişmesi elzemdir. Ya da dersin içeriğine göre şekillenmesine…


Laboratuvarlar gün geçtikçe yer işgal etmeye başlıyor okullarda, okulun ismine, bütçesine, isminin karşıladığı şeye göre çeşitlilik arz etmiş olsa da. Sadece fenni dersler için değil, diğer tüm dersler için de ortamlar oluşturulabiliyor. Bu gerçekten sevinilesi bir durum.

Veya meslek liseleri, ki ülkenin can damarlarından birisi, yapılan protokol gereği bazılarının sanayilerin içine taşınması ve ortaklaşa/ortam oluşturma üzerinden ders verilmesi ve tecrübe aktarılmasını öngörülüyordu; bu da inanılmaz heyecana vesile olan bir durumdu. Haberlerde gördüğümü hatırlıyorum fakat şu an ne durumda bilemiyorum.

Bunlar öğrenciyi talebe/talip yani daha özne yapan hususlardır. Çocuk için okul, -bu da önemli evet ama- sadece teneffüste arkadaşlarıyla oynamak ya da mecburen gitmesi gereken bir yer olarak görmek değil de sevdiği ortamın gereğini yerine getireceği ve bunun için de gerekli malzeme ve ilgiyi bulabileceği yere dönmek zorundadır. 

Değilse sabah kalkar servise biner, ense seyreder; sınıfa girer sıraya oturur, ense seyreder; öğretmen tahtada bir şeyler yazıyordur, ense seyreder; akşam servise biner, ense seyreder; sene/okul sonu geldiğinde ensesini sever…

Özlemini çektiğimiz, uzun bir aradan sonra kavuştuğumuz yüz yüze eğitimi, haydi hep beraber gerçekten yüz yüze olacak şekilde tekrar ele alalım. Bunun için neler olabileceğine bakalım. 

Şimdilik zor, zamanı var diyorsanız, o zaman yapılacak çok daha önemli bir şey var: Akşam çocuk eve geldiğinde onunla yüz yüze gelin. Oturun, konuşun, anlatın, dinleyin. Hallenin, halleşin.

Uzaktan/online/yüz yüze eğitimlerin ardından yakından/ense görür/otobüs düzeni eğitim şekli, kaybedildiğini düşündüğümüz zamandan daha fazlasını kaybettirmeye önemli bir aday olduğunu ifade etmek isterim.

Okul/ortam çok şeydir ama her şey değildir. Eğer okulu ortam ve ortamı gerçekten yüz yüze ve faaliyet alanı olarak görmezsek, evet, okulların açılmasına seviniriz; zira çocuklar evde sıkıldı, ayağımızın altına dolanıyordu, bir rahat edemiyordum okula gittiler de biraz nefes aldım deriz, lakin istenilen şeyi gerçekleştirmiş olmayız.

Oyalandığımızı var saydığımız bir durumdan oyalanmadığımızı zannettiğimiz başka bir oyalanma sürecinin içerisine gireriz. İşin sonunda sadece suçlu ararız ama onu da bulamayız.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s