Bir hafta kadar önce hasta olduğu bilgisini almıştım Sinan Gündüz kardeşin. Net bir bilgi yoktu; dün bir haber geldi ki vefat etmiş, ahirete gitmiş. İnsanı ölümden koruyan ecelidir, ama ecel gelince bahane çok. Kardeşimiz böbrek kanseri teşhisiyle ahiret yolculuğuna çıktı, Rabbine kavuştu. İman ettiği hakikatlerin şahidliğine vasıl oldu. Allah şehadetini makbul eylesin. Rahmetiyle muamele eylesin. Mekânı cennet olsun.
Cenaze namazı Bilecik Orhan Gazi Camiinde ikindi namazını müteakip kılındı; bir dönemin başladığı ve manevi mihmandarı olan Şeyh Edebali Hazretlerinin yakınında. Yetişmek ve son yolculuğunda refakat etmek nasip oldu.
Cenaze namazı öncesi kardeş hakkında konuşma yapan müftü yardımcısının şu sözleri ne güzeldi. Bir buçuk-iki sene beraber vazife yaptık. Hakkında söyleyebileceklerim hüsn-i şehadetten başka bir şey değildir. Ne güzel ve imrenilesi bir tablo. Sonra huzurdaki bizlere dönüp sordu. Hep beraber şahidliğimizi beyan ettik ve namazın akabinde Edebali Hazretlerini gören konumuyla karşı yamaçtaki mezarlığa defnettik.
Başka bir arkadaşın şahitliğiyle hayatına şehadet edecek hayatından bir anekdot: Sinan kardeşimiz sabah namazı vakti medreseye gelir, tilavet-i Kur’an eşliğinde sabırla ve mülayemetle talebeleri namaza kaldırır, namazın akabinde evine gider ve yazdığı üç sayfa yazıdan sonra yeni güne “merhaba” derdi.
Ne çoktu önden gidenlerimiz. Mezarlıklardakiler ayaktakilerden ne kadar da fazlaydı. Kendi ellerimizle kazdığımız mezara usulünce yerleştirdiğimiz sevdiklerimizi, yine kendi ellerimizle toprakla örtmek… karşılaşacağımız şeyle önceden hemhal olmak…
Küçük bir çocuk geldi. Elinde bir kürek vardı. Mezarın üzerine toprak atmaya başladı. Kim bu dedim, evladıymış. Kendimi tutamadım. Yan tarafta oturan ağabeyinin gözyaşlarına ben de eşlik ettim.
Mezarın etrafındaki güzel insanların mahzun halleri ve tilavet edilen Kur’an ayetlerinin lahuti ikliminde zaman yavaşladı… yavaşladı… “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz”[1] hadis-i şerifinin manası her tarafı kuşattı.
Edebali Hazretlerinin türbesi ve bulunduğumuz mezarlığın arasında kalan yerde göze çarpan üst kısımları olmayan iki minare vardı. Bunlar, 1921 senesinde zalim Yunanların Bilecik’i işgalinde yakılan ve tahrip edilen 1800 hane, 330 dükkân, 18 han, dört hamam, iki tekke, bir mescit, sekiz cami, iki ipek fabrikası, dokuz fırın, altı emâkin-i amiriye (devlet dairesi) ve iki medreseden kalan ikisiydi.
Nazarım geçmişe doğru kaydı bir an. Tam karşımızda Şeyh Edebali Hazretleri vardı. Kuruluşun merkezindeki insan. Altı yüz yıl gölgesi üç kıtada merhametle hüküm sürmüş âlî devletin manevi kurucusu. Bulunduğumuz yerle Hazret arasında kalan yerde ise Bilecik’in eski yerleşim alanı duruyordu. Ve tam gözümün önünde 1921 Yunan mezalimine maruz kalmış ve çoğu kaybolup gidenlerden geriye kalan iki yarım minare…
Ve hemen önümüzde Sinan kardeş.
Biz neredeydik acaba? Ben neredeydim?
Asırlar ölmüş, ali devletler ömrünü doldurmuş, önümüzde ömürler merhun vakte ulaşmışken benim durduğum yerin adı neydi? Hissettiğim bütün varlığımla şahid olduklarıma kuvvet vermekten öte bir şey gözükmüyordu; yani en gerçek şey ölümdü.
İhtiyarlar Risalesindeki şu cümleleri hatırladım. “Rivayet-i hadiste vardır ki, her sabah bir melâike çağırıyor: ‘Ölmek için tevellüd edip dünyaya gelirsiniz; harap olmak için binalar yapıyorsunuz’[2] diyor. İşte bu hakikati kulağımla değil, gözümle işitiyordum.”[3]
Böyle zamanlarda diğer her şey dünyanızdan çıkıyor. Sadece ahirete odaklanmak ve Allah’ın rızası muvacehesinde sadece oraya hazırlık yapmak istiyorsunuz. Kırdığınız/kırıldığınız zamanlar, hatalarınız/günahlarınız, ileriye dönük planlarınız, sizi yerinizde duramaz hale getiren heyecanlarınız hepsi ama hepsi bir kenara çekiliyor. Kısa da sürse bu zaman dilimi, onun verdiği hüzün ve lezzetle bir muhasebe yapıyorsunuz çok hızlı ve dar zamanda…
Diğer taraftan da ahirete uğurladığımız bu kıymetli insanların yerlerini doldurma ve devam eden hayat içerisinde onların deruhte ettiği hizmetlerin yürümesini sağlama gayreti geliyor kalbinize/fikrinize. Şimdi her birimizin payına düşen hizmetler bilmem kaç oranında artmış oldu. Hem bu yerleri dolduracak neslin yetişmesine gayret edeceksiniz hem de o zamana kadar üzerinize düşenin üstüne kalandan hissenize eklenen kadarını taşıyacaksınız, diyor/dedirtiyor vukuat.
Allah rahmet eylesin Sinan kardeşimize. Geride kalan evlatlarına ve ailesine de sabr-ı cemil versin.
Rabbim bizlere de kalan ömrümüzde, şahitliğinde bulunduğumuz kardeşimiz gibi hizmet aşkı ve şuuru, kavl-i leyyin, hüsn-ü muamele kabiliyeti ve üzerimize düşen vazifeleri hakkıyla yapabilme gayreti nasip eylesin. Âmin.
[1] Tirmizî, Zühd: 4, Kıyâmet: 26; Nesâî, Cenâiz: 3; İbni Mâce, Zühd: 31; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:321
[2] el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2041; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadir, 5:483, no: 8053; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 1:94
[3] Lemalar Mecmuası, 26. Lema, 13. Reca, s. 261
Rabbim rahmet eylesin inşallah
BeğenBeğen
اللهم اغفر له وارحمه واسكنه فسيح جناتك ووسع مدخله واغسله بالماء والثلج والبرد ونقه من الذنوب والخطايا كما ينقى الثوب الأبيض من الدنس اللهم واجعل قبره روضة من رياض الجنة وأسكنه الفردوس الأعلى من الجنة بلا حساب ولا سابقة عذاب..
انا لله وانا اليه راجعون
BeğenBeğen
Maşallah barekallah, rabbim lisanınıza ve kaleminize kuvvet versin, sinan kardeşimizede cenab-ı kemal-i merhametinden merhamet etsin inşallah..bizleri de, son nefesimize kadar risale-i nurun, daire-i etrafından ayırmasın. Dinimiz üzere ayaklarımızı sabit ve emin kılsın inşallah..
BeğenBeğen
سنان قرداشمزە الله رحمت أیلەسین . مكانی جنت اولسون
BeğenBeğen
جناب حق غنى غنى رحمت ايله سون.
آمين ألف ألف آمين يارب العالمين
BeğenBeğen