Bugün direksiyon imtihanı vardı. Bilvesile bulundum. Araba kullanmaya ilk adım atmış olanların, görece kısa eğitimlerinin ardından, imtihan komisyonları karşısına çıkıp geldikleri seviyeyi, belirlenen parkurda göstermeye çalışmalarına şahit oldum.
Kurs süresince, ikinci ve üçüncü günden sonra, “evet bu iş olabiliyormuş” deyip kazandıkları seviyeyi, çoğunun, heyecanına yenik düşerek yaptıkları hatalarla sergileyemedikleri ve bir sonraki imtihana üzülerek kaldıklarını da gördüm.
Bu normal, ne var bunda diyebilirsiniz. Ben, bulunduğum kısa süre içinde bu gördüklerimden bahisle dünyamda oluşan hayata dair fotoğrafı paylaşmak için yazdım bu satırları esasında. Gördüğüm bu yaşananların, yaşadığımız hayatla ne kadar örtüştüklerini/benzerliklerini de gördüm.
Hayat, pek çok varlık içerisinde hareket ettiğimiz bir imtihan parkuru aslında. Sağa/sola dönüşlerin, sert duruşların, dur/kalkların, işaret levhalarının ve pek çok araç/varlığın olduğu bir parkur.
Yukarıda bahsettiğim parkurda bir kullanıcı her şeyi düzgün yapmışken, durması gereken kırmızı ışıkta durmuş, fakat tekrar kalkarken anlık heyecan ve o durum için öğretilen küçük bir ayrıntıyı fark edememenin verdiği stresle arabayı stop ettirmişti.
Ve o cümle: “İmtihanınız sonlandı!”

“Ama ben şimdiye kadar hiç stop ettirmedim” sözleri de fayda etmeksizin devam eden cümle: “Maalesef, imtihanınız sonlandı!”
Birisiyle konuşurken ani hızlandığınız ve durmasını beceremediğiniz bir anı hatırlayın. Öfke, kızgınlık, geçmişe ait birikmişlik belki, ya da farklı konulardan dolayı hassaslaştınız ve bir çarpışma/çatışma yaşadınız. Size deseler ki, “İmtihanınız bitti!” Ne hissedersiniz?
Teknik/teorik olarak her şeyi biliyor olabilirsiniz. Fakat her zaman teknik işinize yaramayabilir. Elbette bu teknik bilgilere ihtiyaç var ve olacak. İnsan için bu bilginin adına “ahlak” diyoruz. Eğer ahlak eksik olursa şahsi/ictimai kazalar eksik olmayacaktır.
Bir sürücü adayı için en olması istenen, olabildiğince fazla pratik olduğu gibi, bir insan için de aynı şey geçerlidir. Yaşadığımız her şey, -müspet veya menfi- bizim pratiğimiz ve daha çok öğrendiğimiz zamanlardır. Zira teorik bilgi her zaman istendik davranışlar sergileyebilmemize vesile olmayabilir. Hem insanın karakteri, zor ve öfkeli durumlarda ya da elde ettiği şeylerde ortaya çıkar.
Eğitim için de, insanda müspet yönde değişikliler sağlayan şeydir, denilir. İnsanın en çok ve iyi öğrendiği zaman, hatalar yaptığı zamanlardır. İsa Aleyhisselama atfedilen bir cümle var: “İnanmayanları müjdeleyin, inananları korkutun!” Derler ki “Bunda bir terslik yok mu?” Der, “Hayır! İnanlar için her daim hataya düşme riski var. İnanmayanlar için ise her daim kapı açıktır.”
Hatalar öğrenmeye sebeptir, bir cihette iyidir, ders alan için elbette. Bildiğimizi var saydığımız şeyler de hata yapmaya daha yakındır her zaman.
Demem o ki, hata yapmaktan korkmak en büyük hatadır. Bilerek hata yapmak değil tabii ki kastım. Ama her şeyin sonu da değil. Hatalar, kalıcı öğrenmenin anahtarıdır.
Burada kritik nokta, hatalı olduğu durumlarda hatasını kabul edebilmektir. Zira hatasını kabul eden tövbe eder/ders alır. Bu da istiğfara/hatadan dönmeye ve bağışlanmaya/kalıcı öğrenmeye sebeptir.
Gerçek manada yani ölüm vakti geldiğinde “İmtihan bitti!” denilmeden önce, imtihan için bulunduğumuz dünyada karşılaştığımız durumlardan ders alalım ve ömür boyu devam eden parkuru inşallah en iyi şekilde tamamlayalım.
Allah cümlemizi her türlü kaza ve beladan muhafaza eylesin.
