NE ÜRPERTİCİ BİR CÜMLE 

Hep iyi ve güzeli arayan bir halimiz var. Epeydir görmediğimiz mart ayında kar yağışı ve buna bağlı olarak alışılmışın dışına çıkmanın rahatsızlığı dillendiriliyor; medyada, sokakta, markette… “Eğitime kar engeli, yeter artık bahar gelsin, kardan adam cemreyi yedi” sözleri sayhalaşıyor.

Şikâyet cümlelerinin aralarında, “Tamam da bu arada barajlarımızın doluluk oranları gittikçe artıyor, bu yağışlarla %100 olacak” müspet cümleleri de gelmiyor değil…

Pandemi döneminde de kafa karışıklığıyla müspet-menfi pek çok cümleler duymuştuk. Her meseleyi tatile, atalete bağlayanlar olduğu gibi, “yeter artık hayata dönelim” diyenlerin sesi daha yüksek çıkıyordu. İlk fırsatta hayata yöneldi herkes… Epeydir ertelediklerini düşündükleri mekanlara, toplantılara, sosyal faaliyetlere, etkinliklere koştu…

Umut arayışı, hayat cıvıltısı hep bir adım önde gitti… Ama ümitsizliğe dair cümleler de servis edilegeldi muhtelif mecralarda. Covid tabloları önce zorla göze sokulurken, sonradan insanlar en küçük haberde tedirginlikle araştırmaya başladı. Kar mesaisi camlara, sosyal medyaya ve haberlere kilitledi insanları; merak, beklenti, ne olacağını bilememe süreçleri sürükledi peşinden zihinleri, gözleri…

Yağ fiyatları, benzin fiyat tabloları öyle göze sokulur oldu ki, soğuk hava deposuna girip arkasından kapı kapanınca içeride kalan insanın durumuna düştük neredeyse. Evet, adam soğuk hava deposunda kalınca ölmüş ama soğuktan değil, orada kalma düşüncesinden. Zira depo soğuk değilmiş, çünkü elektrik açık değilmiş…

Her ne olursa olsun hep hayata, müspete, güzele akıyor insan hem zihnen hem bedenen…

Bugün alışverişe çıkmış, kentsel dönüşüm başlığı altında yükselen binaların arasından eve dönerken, memlekette İstanbul için deprem konuşuluyor muhabbeti geçmişti. Ondan bahisle ölüm konusu açıldı. Nihayetinde depremin emri Allah’ın elinde. Ne zaman, nasıl olur bilinmez. Tedbir almak lazım mı? Evet, elbette. Kavli dua kadar fiili dua da önemli, hatta fiili dua kabule daha yakın…

“Hayatın da ölümün de hayırlısı…” deyip yolumuza devam ettik. Eve geldiğimde Alain Delon’un “Yaşlanmak berbat! Hiçbir şey yapamıyoruz. Görünüşümüzü ve görme duyumuzu kaybediyoruz. Ayağa kalkamıyor, ağrı hissediyoruz. Büyük bir eziyet. Yaşlandıkça, hastaneler veya iğneler olmadan hayattan sessizce cehenneme gitme hakkımız var” haberini gördüm.

Tüylerim diken diken oldu. “Cehenneme gitme hakkı!” Ne ürpertici bir cümle. Bütün hayat boyunca hep iyi ve güzeli arasın insan, hep daha iyisine ulaşma arzusuyla hareket etsin de ihtiyarlık gelip çatınca en kötüsüne talip olsun. Acayip!

Kur’an’da -malumunuz- Yusuf (as) kıssası ve orada şöyle bir ayet var: “Rabbim! Bana mülkten (bir nasib) verdin ve bana rüyaların tabirinden (bir ilim) öğrettin. Ey gökleri ve yeri hakkıyla yaratan! Sen, dünyada da ahirette de benim velimsin (gerçek dostumsun). Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlih kimseler arasına kat!”[1]

Buradaki, “Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlih kimseler arasına kat!” cümlesi, kıssaların en güzeli olan Yusuf (as) kıssasının en parlak kısmı olarak gösterilir.[2] Çünkü buradan bir müjdeye kapı açıldığı söylenir. Şöyle ki, Yusuf (as) bütün sıkıntılarından kurtulmuş, Mısır’a aziz olmuş, anne-baba ve kardeşlerine kavuşmuştur. Dünyevi olarak en saadetli ve ferahlı bir hengâmda ölümü istemesi, içinde bulunduğu bu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha parlak bir vaziyetin kabrin ötesinde olduğuna işarettir.

Hasılı, fıtri olarak daima iyi ve güzele meyilli olan insan, ahirette devam edecek hayatı için de en güzeline talip olmalıdır. Elbette bunun için de ahiretin mezraası/tarlası olan dünyada olması gerektiği gibi ekip biçmeli, hayatını buna göre düzenlemelidir.

Ve Yusuf (as)’ın dediği gibi, “Rabbim! Sen, dünyada da ahirette de benim velimsin” diyebilmeli ve Allah’ın rızasına göre hareket edebilmelidir.

Bu arada merhum Behlül Dânâ Hazretlerinin şu kıssasını hatırladım: Bir gün hazreti üstü başı dağınık, toz-toprak içinde görenler, uzun bir yolculuktan dönmüş olduğunu düşünerek: “Ey Behlül! Bu ne hâl, nereden geliyorsun?” derler.

Hazret, “Cehennemden geliyorum!” diye cevap verir. Onu meczup görenler bir tarafa arkasındaki hikmeti öğrenmek isteyenler tekrar sorarlar: “Peki, cehennemde ne işin vardı?” Hazret istifini bozmadan, “Ateş lâzım oldu da onun için gitmiştim” der. Soranlar, “Peki, ateşi aldın mı bari?” deyince hazret, etekleri tutuşturan şu hikmetli cevabı verir: “Hayır, maalesef ateşi alamadım. Cehennemin bekçileri bana dediler ki, sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, herkes ateşini dünyadan kendisi getirir!” 


[1] Yusuf Suresi, 101

[2] Mektubat Mecmuası, 126-127

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s