Evde su bitmiş, firmayı arayıp su istedim. Aradan zaman geçti, zil çaldı. Açtım, getiren arkadaşa elli lira uzattım, boş damacanayı aldı ve benim para üstü beklediğimi görünce “Su elli lira oldu abi” dedi ve yürüdü gitti.
Havalar sıcak olmak hasebiyle gelen su üç günde bitti. Tekrar sipariş geçtim. Arkadaş geldi, dolu damacanayı bırakıp boşu aldı. Ben yine elli lira uzattım. “Abi su altmış lira oldu” dedi. “Yahu eskiden zamın da bir adabı vardı, hayırdır” deyince bir şey demedi; benim on lira daha getirmemi bekleyip aldıktan sonra döndü gitti.
Hasbünallah deyip iş yerine geldim. Çayın yanına bir simit alayım diye 2021 Aralığın yedisinde yine burada yazdığım ve dertlendiğim o yazıdaki[1] gibi aynı markete girdim. O gün iki buçuk lira olduğuna dertlendiğim simit için on lira verip yüzüne baktığım kasiyer de bana “Hayırdır” dercesine bakıp “Abi simit on lira” deyince kendime geldim.
Hasbünallah deyip geri döndüm. Bu hal akşama kadar devam etti. Ekmek aldım aynı. Aracıma yakıt aldım aynı. Ben de her defasında “Hasbünallah ve nime’l-Vekil” diyerek başımı öne eğdim.
Bir ara telefondan mesaj sesi işittim. Her mesaja anlık tepki veren biri olmamakla birlikte baktım. Mesaj İSKİ’den geliyordu ve şöyle yazıyordu: “Sayın Abonemiz, mevsim normalleri üzerinde seyreden hava sıcaklıkları, şehrimizde su tüketimini artırıyor. 26 Temmuz’da şehre verilen su 3.568.056 m3’e ulaşarak yeni bir rekor kırdı. Günlük alışkanlıklarımızı değiştirerek gerçekleştireceğimiz sadece %10’luk bir tasarruf dahi yarınlarımız için son derece önemli. Lütfen suyumuzu dikkatli kullanalım. Geleceğimize hep birlikte sahip çıkalım. Desteğiniz için teşekkür ederiz.”
Burada dikkatimi çeken, günlük alışkanlıkları değiştirmek ve tasarruf kelimeleri oldu. Günlük alışkanlıkları değiştirmek cümlesi zihnimi daha önce okuduğum zaruri ve gayr-i zaruri ihtiyaçlar meselesine taşıdı. Hayatım/ız/da da gördüğümü/z o ki bazen ihtiyaç olmayan bir şeyi “Bu benim için çok önemli” diyerek hayatımıza sokabiliyoruz. Belki onu hayatımız boyunca hiç kullanmıyoruz. Ya da onu hayatımıza sokmakla diğer kullanılabilir durumda olanları saf dışı bırakıp, onu elde edebilmek için maddi sıkıntılara girebiliyoruz.
Günlük hayatıma baktım, değiştirdiğim, değiştirebileceğim, fazlasına kaçtığım durumlar var mı diye. Pandemiyle beraber giyim kuşamla ilgili çok zaruri olanlar dışında neredeyse hiçbir şey almamışım. Diğer şeyler konusunda da durum benzer. Ama mesela bluetooth klavye almıştım, onu henüz kullanabilmiş değilim. Baksam fazlası çıkar mı? Çok da çıkmaz…
Bu cümleyi tasarruf kelimesiyle birlikte düşünmeye çalıştım. İstanbul’a yağmurun yeteri kadar yağ/dırıl/maması neticesinde barajlardaki suların azalması ve olanın da tasarruflu kullanılmasına yönelik İSKİ’den gelen ihtar, aslında Kur’an’ın ve Efendimiz (sav)’in bizi her an ihtar ettiği bir konu olarak zaten karşımızda duruyordu. Irmak kenarında bile olsa abdest alırken suyu israf etmemek gerektiği ikaz ediliyor, yeme içmeden söz sarf etmeye kadar itidal ve tasarruf telkin edilip israftan kaçınmanın gereği beyan ediliyordu.
Sonra haberlerde dolaşıma giren tasarruf ekonomisi kelimeleri ve Sn. Cumhurbaşkanının tasarrufa dair beyanları ve bu dar boğazdan çıkışın hep beraber bu kavramlar çerçevesindeki anlayış ve davranışlarla gerçekleşeceği cümleleriyle karşılaştım. Simidin on lira, bir damacana suyun altmış lira vs. olduğu bu noktaya gelişimizde elbette tek sebep yoktu. Bana da bakan tarafları olduğu gibi, kaderin de hükmünü hariç tutamazdık. Bu düşünceler beni şu ayetlerin dünyasına taşıdı:
“Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden bir noksanlık ile imtihan edeceğiz. (Ey Resulüm!) O hâlde sabredenleri (Cennetle) müjdele!”
Gün sonunda geldiğim nokta ve aldığım fiili ders şu oldu: Kendi açımızdan tedbirimizi almak önemli. Vesileyle varsa israf alışkanlıklarımızı değiştirmek önemli. Bollukta da olsak israftan kaçmamız gereğini bilmek ve ona göre davranmak önemli. Bundan sonra, geceyi gündüze, kışı yaza çeviren kudret-i İlahiyenin merhametine sığınmaktan öte bir şey yok.
