Bugün okuldaydım. Gençlerimiz için daha neler yapılabilir, nasıl yapılır sorularının cevapları arasında gezindik. Olabileceklere, alternatiflere baktık. Konuştuk. Yapılabilecek olanlara karşı oluşan ümidimizle ayrıldık…
Ayrılmadan önce, yemekhaneden çıkan gençler müdür beyin yanına yaklaşarak, “10 attık Hocam” dediler. Ardından da başarıyla gelen sevinçlerine bir iltifat olup olamayacağını sordular. Hoca da “Hele turnuvayı kazanın bakarız” deyip işi tatlıya bağladı.
Okulda devam eden futsal turnuvalarında rakip takımı yenmiş çocukların sevincini görünce zihnime Arda düştü. Arda Güler. Dün haberlerdeydi ve Real Madrid formasıyla ilk kez La Liga maçında ilk 11’de sahaya çıkmış ve Real Sociedad karşısında takımına galibiyeti getiren golü atmıştı.
Bu kısım, sakatlıkları sebebiyle uzun süreçlerden sonra oyun içinde olabilmesi anlamında ülkemizde habere konu evet, fakat konuşulan ne sahaya çıkması ne de galibiyeti getiren goldü. Konuşmalara sebep olan şey gol sevinciydi. Aslında gol sevinci olarak yapmış olduğu hareket.
Bu hareketi, bir youtube kanalına verdiği röportajda şöyle açıkladı Arda: “Gol sevincimin anlamı tevekküle dayanıyor. Her şeyin Allah’tan geldiğine inanıyorum. Çok çalışıyorum gerisini Allah’a bırakıyorum.”
Aslında şu cümle tek başına insanın ve hayatın özeti. Evet, insana düşen kendi vazifesini yapmak, ama kendi vazifesini gerçekten yapmak. Ki buna fiili dua deniyor. Ve neticeyi Allah’a bırakmak. Zira her ne olursa olsun, neticeyi yaratmak sadece ama sadece Allah’a aittir.
Şunu anlasa birisi, ne bileyim başka derse ihtiyaç var mı?
Celaleddin Harzemşah’ı hatırlarsınız belki. Girdiği bütün savaşlardan galip çık/arıl/mış birisi. Yine bir savaş öncesi kendisine, “Sen bu savaştan da galip çıkarsın” denilmiş; o da “Benim vazifem savaşmak. Galibiyet veya mağlubiyet vermek Allah’ın vazifesi” diyerek kendi bakış açısını ve olması gereken durumu söylemiş.
Yani Arda’nın da dediği gibi, başarıyı Allah’a vermiş. Lakin kendine bakan çalışmak, -hedefe göre- daha çok çalışmak meselesinin de altını kalın çizgilerle çizmiş.
Cuma günü MEB’in Sivil Toplum kuruluşları ile bir toplantısı oldu. Atölyeler ve etkinliklerin beraber planlanması ile ilgili. Bugünlerde müfredat askıda, herkes fikrini katabilsin diye. Ve ben bugün futsal turnuvasında bir takımı eleyen takımın çocuklarının sevincini gördüm ve fakat o sevincin Arda’nın sevinci ile örtüşmesini de ne çok arzu ettim.
Oturup onlarla konuşamadım ama ilk fırsatta bir araya gelip değerlendirmek isterim. Bunlar dünyamda cevelan ederken başka bir arzum da şu oldu: MEB tarafında istişari anlamdaki hareketliliğin içine, Arda Güler veya Necmeddin Erbakan Akyüz de girsin ve bu insanlarımız sadece haberlere konu olmasın, “haber oldukları duruşları öğrencilerimize nasıl aktarılır” işte bu, bütün okullarımızın gündemine taşınsın…
İnsan her şey olabilir… futbolcu, Kung Fu’cu, akademisyen… ama duruş sahibi olmak başka bir şeydir. O duruşu besleyecek fikri ve kalbi olgunluğa ulaşmak daha başka bir meseledir. Gol sevinci ve Filistinli kardeşlerimizin kürsüye yansıyan hali sevincimizi tanımlarken, bu sevincin oluşmasına sebep fikir ve inanç bütün eğitim sistemine yayılması da en güzel sevincimiz olsun inş.
