1337 (1920) tarihinde Tahsin Ömer ismiyle “Darb-ı Mesellerimiz Hakkında Tahlil-i Tedkikat” isimli bir risale yayınlanmış. Kitap o dönemde cari olan beş bin atasözünden iki yüzü üzerinde durmuş ve -ahlaka tesir ediş şekillerine göre- kötü tesir eder dediklerini on bir başlık altında iyi tesir eder dediklerini de on iki başlık altında toplamış.
Avrupa’nın terakki konusunda yol aldığı ve bizim geri kaldığımız cihetinden yaklaşıldığı için, tasnif de buna göre şekillenmiş gözüküyor. “Memleketini seven her Türk için fena sözlerin şüyu ve revacına mâni olmak ne kadar mühim bir vazife-i vataniye ise iyi olan sözlerimizin intişarına sarf-ı gayret etmek dahi o derece mühim bir vecibe-i hamiyet ve insaniyedir” cümlesiyle özetlenen girişteki açıklamalara katılmamak mümkün değil.
Ne var ki “Miskinane ve Sefilane Yaşamaya Alıştırmış Olan Sözlerimiz” başlığında verilen atasözlerine haksızlık yapıldığını düşünüyorum. O gün böyle bir tesiri var algılansa da ya da öyleyse de hukuklarının korunması için, hemen yukarıda alıntıladığım giriş cümlesinin özetindeki mana gereğince, buraya bir şerh koymak istedim.
Mesela “Bu da geçer ya Hu”
O gün nasıl bir durum vardı, bilmiyorum. Fakat ortaya çıkışı çok eskilere dayandırılan ve nice acılara çözüm olmuş serlevha bir cümledir bu. Diğer taraftan gafleti izale eden ve daha uyanık davranmaya, dünya için ahireti unutmamaya sigorta olmuş da bir cümledir. Dünyanın geçiciliğinin anlaşılmasına da katkı verdiği cihetle anlaşılıyorsa çok daha iyidir. Müslümanlar maddeten de terakki edecektir ve etmelidir. Ne var ki bunu yaparken hakikati örtüp başka yanlış manalarla asıl olan anlayışı bozuyorsa burada büyük sıkıntı var demektir.
Diğer bir cümle, “Kendinden ileri olanlara bakma, kendinden aşağıda olanlara bak!”
Öncelikle bu bir hadis-i şeriftir. Peygamber Efendimiz (sav)’in bizlere tavsiye ve emridir. Ve Müslim’de geçen rivayete göre devamında, “Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır” denilmiştir.
Millet olarak veya memlekete katkı sunmak noktasında tamam böyle yapalım, ülke olarak iyi yerlere gelelim ki Allah’ın kelamını bütün dünyaya yaymak konusunda elimiz rahatlasın. Din terakkiye mâni değildir. Amma velakin şahsi hayatımızı baz aldığımızda yine çalışacağız, fakat kaderin kısmetine rızasızlık çıkacaksa işte orada “Dur!” demek lazım. Bundan dolayı tanımlarken dikkat etmek, hele bu söz Allah Resulünün ağzından çıkıyorsa elli kere düşünmek lazım.
Bir başa cümle de şu: “Kısmetin seni arar bulur.”
Bu atasözünü fiili dua ve insanın cüz’-i iradesinin şart-ı adi olduğu meselesiyle birlikte ders verebilmek önemli. Genel hava cümlenin önce içini boşaltıp sonra da başka bir şeyle dolduruyorsa, o zaman bize düşen doğrusunu yürürlüğe sokmaktır.
Kimseye kısmetinin haricinde bir şey yok, bu bir. İkincisi, çalışmakla talep etmeyene de bir şey yok. Nasreddin Hoca’ya atfedilen bir söz var, “Aramakla bulunmaz, ama bulanlar arayanlardır” diye.
Bizim vazifemiz gayret, fakat neticeyi yaratacak ve ne kadar olacağını tayin edecek Allah’tır, unutmamak şart!
Son olarak da şunu alayım: “Haline şükret, zira beterin beteri var.”
Öncelikle şunu söyleyelim ki insanın dünyadaki varlık sebebi, Allah’a ibadet ve şükürdür. Kâinat öyle bir fabrikadır ki nihayetinde elde edilen mahsul, şükürdür. Ve şükür, nimeti ziyadeleştirir, bu da İbrahim Suresi 7. ayetle sabittir.
Biz adamı harekete geçireceğiz derken şükürsüzlüğe sevk ediyorsak yanlış yaparız. Niyet bu değildir herhalde; o günün ilcaatı böyle olduğu için bu şekilde tasnif edilmiştir, olabilir. Ama bugün durum bu değil. O zaman atasözleri tamam, ama olması gerektiği gibi konuşulup anlaşılması elzem.
Ve son olarak şunu da eklemiş olayım:
“Tertîb-i mukaddemâtta tefvîz, tenbelliktir. Terettüb-ü neticede tevekküldür. Semere-i sa‘yine ve kısmetine rıza, kanaattir. Meyl-i sa‘yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa dûn-ü himmetliktir.” (Mektubat, 505)
