Dün önüme elden geçirmem gereken bir yazı geldi. Yazıda, Peygamber Efendimiz ile Gavres lakablı, Gatafan kabilesinin reisi Dü’rus bin Hâris arasında geçen hadise anlatılıyordu.
Cabir ibni Abdullah (ra)’tan gelen rivayette, bir fırsatını bulan Gavres, ağaç altında istirahat eden Efendimiz (sav)’e yaklaşmış, ağaçta asılı kılıcı kınından çıkararak “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” demişti.
Gavres’in elinde kılıcı tuttuğu anı hayal ettim ve bunun bana çok tanıdık geldiğini hissettim. Hatırlarsınız belki, He Man diye bir çizgi film vardı. Bu He Man denilen sarı oğlan, elindeki kılıcı havaya kaldırıyor ve “Gölgelerin gücü adına” diyor, o anda bir şeyler oluyor ve güçlü bir karaktere dönüşüyordu; yanındaki titrek de heybetli bir aslana.
Sonra Thor isimli film kahramanı geldi zihnime. Onda da bir çekiç vardı. Bilmem hangi yıldızda dövülmüş, şu olmuş bu olmuş… Neticede bu çekiç, elemanı güçlü kılan şey olarak servis ediliyordu.
Benzer şekilde Kaptan Amerika hücum etti bu kez zihnime. Onun elinde de bir kalkan vardı. Kalkanı yapan adam ölünce, karışımdaki formül de kaybolduğundan benzeri olmayan ama elemanı güçlü kılan şey olarak o gösteriliyordu bu kez de…
Bunun gibi pek çok kahraman adı altında karakterin dünyalarımıza servis edildiğini gördüm. Ortak noktaları neydi? Ellerindeki güç kaynağı olarak gösterilen şeyler olmadığında sıradan adamlara dönüşmeleri.
Gavres’te de öyle bir durum vardı. Elinde kılıç olduğu haldeyken özgüven kazanmış, kendisine vehmi bir cesaret gelmiş ve “Seni benim elimden kim kurtaracak?” demişti. Resme göre elinde kılıç olan avantajlı, güçlü; kılıçsız olan ise dezavantajlı ve güçsüz gözüküyordu.
Bu vehmî resmi Allah Resulü (sav) bozmuş, Gavres’e cevap olarak tek kelime söylemişti: “Allah!”
İster küçükler için olsun ister büyükler için, sinema dünyası insanlara vehmî bir güç yükleme peşinde hep. Psikoloji bunu özgüven adı altına enaniyeti pohpohlamakla yaparken, film sektöründeki felsefi anlayış da maddeleştirerek, tabiata bir güç atfedip insanı da onunla etkileşime sokarak yapıyor (hulk, örümcek adam, ninja kaplumbağalar…).
Askeri kafa da olayı bilgisayar oyunu havasında yorulmayan, ihtiyaç duymayan, hatta ölmeyen askerler üretme derdine düşmüş durumda. Sanayi ise robotlarla bu işi nasıl çözerim arayışında.
Nihayetinde hep bir güç arayışı var.
Halbuki bu güç her insana o kadar yakın ki. Fakat formül piyasada dayatılan gibi değil, tam tersi. Yani güç, kendinde bunu vehmetmekle değil, Allah’a karşı son derece aciz olduğunu bilmekle elde edilebiliyor.
Yani güç, gücün kaynağı Kadîr-i külli şey’ olan Allah’a iman ve ona itimatla elde edilebilen bir şey. Elinde kılıç olan değil, kalbinde gerçek manada iman olan kişi güçlüdür. Ne gölgelerin, ne kılıcın, ne bombanın, ne tankın herhangi bir gücü yoktur. Bunlar ancak fiili bir dua olur ve Allah dilerse, hikmeti iktiza ederse onlar üzerinden kudretin tesiri görülebilir.
Hatırlayın! Zahiren kudretli gözüken Firavun karşısında maddi olarak sadece bir asası olan Musa (as), o asayı denize vurduğunda deniz ikiye ayrılmış, kendileri için selametli bir yola dönerken, Firavun ve askerlerinin sonu olmuştu.
Musa (as) asasını denize vururken gölgelerin gücü adına dememiş, kendinde bir güç vehmetmemiş, Peygamber Efendimiz (sav) gibi “Allah” demişti, “Allah’ın adıyla” demişti.
Bu manada kendimize bakmalı ve sinema, psikoloji, askeriye, sanayi vb.nin üzerimizde oluşturduğu güce dair olumsuz anlayışlar varsa bunları düzeltmeli, tek ve gerçek güç sahibinin Allah olduğunu bilerek ona iman ve itimatla güç kazanabileceğimizi ve her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğimizi kalbimizde ve kafamızda yerleştirmeliyiz…
