EZBERLERİMİZ

Cumartesi günü ders verdiğim Taksim’e giderken navigasyon trafik yoğunluğunun az olduğu istikamet olarak sahil yolunu verdi. Ben de o tarafa süluk ederek yol alırken Yenikapı’ya geldiğimde -dalmış olmalıyım ki- Aksaray’a doğru U dönüşü yapmam gereken yerde ezber üzere hareket edip Avrasya Tüneline devam etmişim. Neyse ki “son çıkış” diye bir şey var… Tünelden önceki son çıkıştan çıkıp yolumu iki kilometre kadar uzatmış olarak yeniden istikamete girmiş ve zaman kaybı yaşamadan menzilime ulaşmıştım.

Derste de ezber üzerinden benzer bir hal yaşadım. Dikkat ettiğimde talebelerin hem okurken hem de yazarken hata ettikleri noktanın ezber üzerinden hareket etmeleri olduğunu fark ettim. 

İnsan için kolay olanı tercih etmek gayet normal bir durum. Fakat özellikle yeni durumlarda daha müteyakkız ve uyanık olmak önemli. Özellikle Osmanlı Türkçesinde okumayı öğrenirken -her seviyede- göz ve ses senkronizasyonuna dikkat etmek gerekiyor. Bu uyum kaçırıldığı anda gördüğümüz üzerinden zihnimize veya kulağımıza ilk gelen sesi söyleyiveriyoruz. Yani devreye karşımızda olan değil de ezberimiz giriveriyor.

Osmanlı Türkçesi yazarken de durum böyle. Orada da zihnimize aldığımız kural ve el uyumu ehemmiyetli. El, bizden istenen bir kelimeyi veya cümleyi Kur’an harfleriyle yazmak istediğinde zihinde bir doğrulayıcı/kural arar. Eğer o kuralı bulamazsa zihne ilk gelen ne ise ona göre hareket eder ve -konuyla ilgili öncesinde çokça pratiğe sahip değilse- genelde sonuç yanlış olur.

Sonra bunun insan ilişkilerinde de benzerlik gösterdiği durumları hatırladım. Bu kez tersten bir durum olsa da aynı kapıya çıkan bir vaziyet vardı. Birisiyle o anda yaşanan özellikle olumsuz bir durumda zihin, olanı değil de önceden hafızaya aldığı ne varsa ortaya koyup o ezberler üzerinden bir muhataplık oluşturuyordu. Ortada evet yanlış bir şey vardı ama o şey diyelim ki beş gramlık bir tepki gerektiriyor, fakat bizim tepkimiz elli kilo olabiliyordu.

Halbuki âna, o zamanda yaşanan ve gözümüzün önünde olana bakmak ve ona göre bir değerlendirme ve tepki göstermek gerekirken, ânı kaçırıp, gözümüzün önünde olanı değil de zihnimizin ezberlerini baz aldığımızda iş büyüyor ve o anda muhataptan ortaya çıkan yanlıştan çok daha büyük bir yanlış bu kez bizden zuhur ediyordu.

İster okuyup yazmada, ister insan muhataplıklarında formül çok basitken, anlık bir dalgınlık veya yanlış odaklanma neticede yanlış sonuç veriyor. Bunun için biz, derslerde bu senkronizasyona yani göz-ses, el-zihin uyumuna dikkat etmeye çalışıyoruz. Bunu çözdüğümüzde hızla mesafe aldığımızı ve programın üstüne çıktığımızı müşahede ettik, ediyoruz.

Ezber, pratikle sağlamlaştırıldığında önemli bir şey. Ezbercilik ise ânda farkındalığı kaybetmektir. Bugün bunu, net üzerinde yapay zekâ ile bazı aramalar/araştırmalar yaptığınızda da bunu görebilirsiniz. Herhangi bir konuyla ilgili ezber sonuçları sizin önünüze getirir ve bazen bir konuda internete çok veri girmiş birisini o işin en önemli kişisi gibi servis edebilir. Ki çalışma sistemi budur. Bunun için de -ne aradığını bilmeden- her şeyde sosyal medya vs. baz alanlar manipülasyona açık, dolduruşa gelmiş, algısıyla oynanmış kişiler oluverir.

Bu vesileyle ândaki farkındalığın önemini bir kez daha görmüş oldum. Hayatı istikametli ve sağlıklı yaşamak ve öğrenmede ilerlemek için bu konun kıymetini bir kez daha yaşamakla kalıcı olması için de yazıya dökmüş oldum.

Yorum bırakın