Sabah evden çıktım, fakat mahalleden çıkmak epey zor oldu. Sonrasında yarım saatlik bir sürüşle Taksim Camii’ne geldim. Devam eden bir Osmanlı Türkçesi kursumuz vardı. Sadece okumak değil yazmak da lazım kısmına gelmiştik. Artık hem okuyor hem de yazıyoruz…
Ne mutlu vakit ayırıp muhatap olabilenlere…
Bugün Osmanlı Arşivciliği, Divan ve Mühimme Defterleriyle ilgili rika bir metin okuduk. Okumamızı ilerletirken, diğer taraftan da tarihimize dair bilgiler öğrenmiş, ceddimizin nizam-ı âlem için nasıl bir hüviyete ve keyfiyete sahip olduğunu iç çekerek bir daha icraatları üzerinden görmüş olduk.
Tarihe, metin üzerinden güzel bir seyahat-i hayaliye gerçekleştirdik.
Dersi bitirip ikamet ettiğim semte kadar rahat geldim, fakat mahalleye ve evin önüne gelmek yine kolay olmadı. Sabah yaşadığım sıkıntıyı öğlen de yaşamak durumunda kaldım. Çünkü işgal altındaydık. Bütün yollar tutulmuş, köşe başlarına barikatlar kurulmuştu. Kamyonlar yolları kapatmış, gürültülü makinalar ortalığı inletiyordu. Tam bir inşaat terörü yaşıyorduk.
Konut/mesken ihtiyacını anlıyorum, fakat insanın daha önemli olduğuna herkes gibi ben de kaniim. Her sokak başında ve plansız, zamansız, insan önceliği olmaksızın yapılan çalışmalara sonuna kadar karşıyım. İnşaatlar bittikten sonraki kısım ayrı konuşulması ya da daha önce yazdığım “Binayı Büyüt Ki İnsan Küçülsün” yazısına bakılması gereken bir mesele…
İki tarafı yola bakan bir arsanın hafriyat çalışmaları -15 gündür durmuş, ne hikmetse okulların açılacağı şu günlerde- başlamış. İşi alanlar ne yapıyor peki, iki taraflı sokağı işgal ediyor, araba park edilemez hale getiriyor. Normalde yetmeyen bu yerleri bir de bunlar işgal edince kaos kaçınılmaz hale geliyor.
Bir de bu bir değil, iki değil, bilmem kaç inşaat aynı anda olunca ne oluyor? Kimin umurunda sanki, benimki de laf!
Hafriyat bitince bitiyor mu? Tabii ki hayır! Fore kazık makinaları gelecek. Beton karma makinaları etrafta cirit atacak. Kazı derinliği arttığı oranda büyüklüğü değişen dozerler gündeme gelecek ve tabii ki mecburen çift yönlü park eden arabalardan dolayı ana caddede taşıyıcı kamyonlardan indirilecek ve seçim için harika sürme olan güzelim yolları kıra kıra inip çıkacak…
Müteahhidler ve belediyeler arasında yapılan anlaşmalar gereği bu işler olup biterken sıkıntısını çeken vatandaşın derdi ne kent konseylerine, ne beyaz masalara ne de başka iletişim merkezlerine maalesef ulaşmayacak. Yani “bütün bunlar bittikten sonra iyi olacak” nakaratı hiç bitmeyecek ve bitmiyor. Kıyamete kadar da güzelim İstanbul şu inşaat teröründen kurtulacak gibi gözükmüyor…
Terör can alıyor, lanet olsun onlara. İnşaat terörü de yapım aşamasında ayrı bir sıkıntı, bittikten sonra ise sosyolojimize, psikolojimize, aile düzenimize vs. sıkıntı veren ayrıca sıkıntıları olan bir derdimiz. Bir ömür çalışılarak alınan kutu gibi evler maddi-manevi sağlığımız açısından problemli. Kaybolan sokak açısından problemli. Çocukluğunu yaşayamayan çocuklarımız açısından problemli. Araba park etme tartışmalarının getireceği sonuçlar açısından problemli.
31 Mart için çalışanlar acaba bu meselenin bizim gördüğümüz tarafıyla ne kadar farkındalar ve bunun için ne gibi çözümleri var, bilmiyorum. Şu ana kadar açıklanan vizyon belgelerinde de göremedim.
Herkes “kentsel dönüşüm” diyor ama gözüken o ki asıl dönüşen ve dönüşecek insan oluyor…
Allah encamımızı hayr eylesin…
