Cumartesi günleri Taksim Camii SKM’nde Osmanlı Türkçesine dair bir kursumuz var. “Osmanlı Türkçesi İmlası” başlığıyla 2. kura devam ediyoruz. Bu kurda rika yazıları okuma ve Türkçe kelimeleri Osmanlı Türkçesi harfleri ve imlası ile yazmayı öğreniyoruz.
Geçtiğimiz hafta yazma pratiği yaptığımız cümlelerden Şah-ı Nakşibend Hazretlerine ait cümlede “Sevgi, sevdiği insanın birçok kusurlarını affettirir” ifadeleri geçti. Buradaki “kusur” kelimesi de hem Arapça olmak ve yazımı konusunda üzerinde müzakere edilirken manası da gündeme geldi ve üzerinde konuşmaya vesile oldu.
Karşılaştığımız kelimelerde çoğu zaman ilk aklımıza gelen çok kullanmaktan kaynaklı hatırımızda kalan ya da lügatlerdeki ilk manalar oluyor. Bu kez de öyle oldu ve ilk hatıra gelen şekliyle “eksik, noksan” deyiverdik. Fakat kursiyerlerimizden birisi “Hocam, aynı zamanda kasır yani köşk kelimesinin çoğulu da değil mi?” deyince oradan kısa bir değerlendirme çıktı.
Evet, lügatlere müracaat ettiğimizde kusur kelimesine dair şu manalar var:
Kubbealtı Lügati, “Eksiklik, noksan. Sakatlık, özür, hata. Yersiz davranış, suç, kabahat. Bir şeyden geriye kalan miktar” diyor.
Bir şeyden geriye kalan miktar için Kamus-ı Türki’de “Satın alınan şeyin kıymetinden fazla olarak verilen sikkeden geri alınması lazım gelen akçe” denilmiş ve şu cümleler misal verilmiş: “Liranın kusurunu vermediniz.” “Bir mecidiye verdim kusurunu bekliyorum; dilenciden kusur istemek kadar soğuk şey olamaz.”
Kubbealtı Lügatinden hariç olarak Kamus-ı Türki’de “ihmal, müsamaha, gevşeklik, kayıtsızlık, tedbirsizlik” manaları da verilmiş.
Lügat-i Remzi de ise şöyle denilmiş: “Bir işi işlemeye kudreti var iken imtina ile el çekmek ve bir nesneden aciz olmak manasınadır. Bir şedid nesne yavaşlayıp sakin olmak ve bir nesne bereketlenip artmak ve bir nesne ağır bahaya çıkmak ve eksilmek ve ucuz olmak manalarına olmakla iki cihetten zıt olur. Ve eksiklik ve noksan ve acizlik ve bir nesnenin bakiyesi ve cem olmak itibariyle kasırlar köşkler demektir.”
Kusurun köşkler manası lügatlerde Lügat-i Remzi’den farklı olarak ayrı başlıkta incelenmiş.
Binaenaleyh, biz az, eksik ve noksan olana kusur derken, lügatlere baktığımızda fazlalıkların da kusur olduğunu hatta köşkün çoğulunun da kusur olduğunu görüyoruz. Parıltılı, büyük ve göz dolduran şeyler de mi kusur olarak görülüyor diye yorum yaptık kendimizce. Fakat kursiyerlerimizden konunun açılmasına vesile olan Hanımefendi şöyle bir değerlendirme yaptı, kusurun aynı zamanda köşkün çoğulu olduğu manasından mülhem: Her kusuru ve kusurlu kişiyi hor görmemek, iyiye güzele tebdil için iyiliğine çalışmak olarak da bakılabilir mi?
Bu böyle olmakla beraber, bu kelimeden de oraya ulaşılabilir mi? Neden olmasın!
Bir iş, bir konuşmanın sonunda muhataplara “Kusurumuz olduysa affola” denilir. Ama kendi sorumluluğumuzda olan meselelerde, özellikle ön hazırlık ve üzerimize düşen işler konusunda kusurdan af istenmez. Hele ihmal, gevşeklik, tedbirsizlik, lakaytlık manalarıyla değerlendireceksek hiç olmaz.
Diğer taraftan mahluk olmak hasebiyle zaten kusurlu ve eksik olduğumuz da vakidir. Bu manada “kusurunu Allah’a karşı bilmek” onun ihsan ve yardımına açık hale gelmek manasına geleceği için önemlidir.
Son manasıyla kusuru olanlar ise nasıl affolurlar bilmem. Maliyeye karşı “kusurumuz affola” deyip vergiden muaf olmak zor; devamında ahiret hayatında büyük mahkemedeki hesap kısmını ise herhalde düşünmüşlerdir.
