BOYKOT 

Sene 1969. Bir çocuk gördük. Fakirdi. Elbisesinde yamalar vardı. Ayakları çıplak ve saçları dağınıktı. Her zaman doğruyu söyler, yalana asla iltifat etmezdi. Zaman durmuştu onun için. Hiç büyümeyecekti. Bütün dünyaya sırtını dönmüş, ilk boykotu başlatmıştı.

Ve Filistin özgür kaldığında, eve döndüğünde zaman tekrar işleyecek ve çocuk/lar büyüyecekti.

Naci el-Ali ona “Hanzala” demişti. El-Ali’nin oğlu da Hanzala için “Naci el Ali için bir pusula gibiydi, onu her zaman Filistin’e yönlendiren bir pusula” diyordu. Kutup yıldızı nasıl ki yönümüzü kaybetmekten bizi korur ve istikamet verirse, babam için de Hanzala odur diyordu.

Yıl 2023. Zalim zulmünde ısrar ederken ve kendi ateşini büyütürken, diğer taraftan da belki yavaş ama dünyanın vicdanı da harekete geçmeye başladı. Sokaklar Filistin oldu. “Özgür Filistin”, “Katil İsrail” sözleri yükselmeye başladı. Bu her zaman olan şey, ilk defa olmuyor ki denilse de başka bir hava esiyordu. Vicdanlar nefsin önüne geçiyor, tepkiler çığ gibi büyüyordu.

Sadece Müslümanlar değil, diğer dinlerin tabileri de olanı ve yapılanı telin ediyor ve zalime karşı bir kin ve gayz birikiyordu. Eğer katliam durmazsa dünya 5’ten büyük yumruğuyla zalimin ensesine inecek bir feveran hali vücut buluyordu.

Ve boykot dedi birileri. “Zalimlerin mallarını neden tüketiyoruz?” cümleleri yüksek sesle işitilmeye başladı. 729 barkod kodlu ürünlerin aslında birer kurşun, bomba, füze olduğunun görülmesi, dikkatlerin buraya çekilmesi sağlanmaya çalışıldı.

Hanzala tepkisini ve boykotunu sırtını dünyaya, yüzünü Filistin’e dönmekle ifade etmiş, bir karakalem çizimi Filistin davasını hatırlatan en önemli sembol haline gelmişti. Şimdi de bütün dünya sırtını zulme ve katliama dönüyor, zalimlerin ürettikleri malları almamakla mazluma merhametin, zalime öfkenin resmini çiziyordu.

“Boykot!” diyordu.

Dün akşam bir toplantıdaydık. Odak noktası başka da olsa konu bir şekilde Filistin’e geliyor, gelmeli de. Farklı tepkiler var; yürüyüşler, protestolar, İncirlik’e gitme, İsrail mallarını boykot vb.…

Neyse, mevzu Starbucks boykotuna geldi. Bir arkadaş, önünden geçerken hissettiği duyguları ifade ettikten sonra şu yakınmayı da ekledi: “Fakat içerisi hala dolu!” Evet, herkes aynı motivasyonu yakalamış, aynı yerden bakabiliyor değil, maalesef. Genel anlamda boykotun genişlemesi adına çalışılması gereğinden bahsedildi ve böyle devam etti.

Bu arada zihnimi zorlayan şeyler oldu. Tepki denilen şey anlık gelişen bir konu değil mesela. 1948’den beri Filistin’de zulüm devam ediyor olmasına rağmen, dünyanın verebildiği tepki ortada. Çünkü herkes aynı şeyi görmüyor. Net ortamında bile ülkeye, bölgeye, kişiye özel içeriklerin servis edildiği bir dünyada herkes gösterilene bakıp onu görüyor.

Müslümanların çocukları Starbucks kafelerde oturuyor olmasını yargılıyoruz belki, fakat kendi ürettiklerimizi kendi dünyamıza başta biz ne kadar sokabiliyor, milli ve yerli olana ne kadar iltifat ediyoruz acaba?

Ronaldo iki kola şişesini alıp yerine su koyunca olanları hepimiz gördük. Bir telefonla ülkemiz insanının ne kadar aşağılandığı halde, hala alma yarışında olduğumuz, yarışmalara ödül olarak koyduğumuzu görmüyor muyuz?

Şunu demeye çalışıyorum, kareselleşen dünya ile insanlar çoktan hipnoz edildi. Yetmiş yıldır şimdi uyandıracakları fikirleri eke geldi zalimler. Sadece bizde de değil. Berlin sokaklarında yürümüşseniz, kaldırımlara kadar çalışıldığını ve Almanların nasıl bir suçluluk psikolojisine itildiğini görmüşsünüzdür.

Ve bunlar bir günde olmadı. Yılları sâri. Peki çözüm ne dedim kendime?

İlk aklıma gelenler şunlar oldu: Tepkimiz, öfkemiz, boykotumuz devam ederken, diğer taraftan da bazı şeylere anaokulundan başlayacağız. İmani meseleleri öne alıp diğerlerine bu nazarla bakacağız. Aile olacağız, çocuklarımızı karelerin mahkumiyetinden aile sıcaklığında yoğrulacakları kendi alanımıza taşıyacağız. Kendimize ait üretimlerimizi çoğaltıp, en kaliteli hale getireceğiz. Yeniden kendimiz olacağız. Bizi biz yapan kodları fark edip onlara sarılacağız…

Yorum bırakın