Bugün 20 Ağustos. Dün, 1977’de bugün vefat eden Hüsrev Efendi’nin üstadına yazdığı bir mektubunu seslendirerek dolaşıma koyduk.[1] Vefat sene-i devriyesinde her şeyini vakfeden bu güzide şahsiyeti bu fevkalade gayretiyle hatırlamak ve nasibimize düşeni almak istedik.
Zira yazdığı mektubunda -üstadının yorgunluğunu dile getirmesinden bahisle- yorulduğunu, fakat istirahati arzu eden nefsine bedel ruhunun kendini vazifeye davet ettiğini ve devam edecek çalışmasının üstadını memnun etmekle birlikte kendi hakkında günahlarına kefaret olması arzusuyla gayretinin tazelendiğinden bahsediyordu.
Öyle ki uykuyu günde bir saate kadar düşürmüştü. O bir saat hakkında da bir “tüfeğim olsa onu vuracağım” diyerek kendisine tayin edilmiş ömür dakikalarının tamamını Allah yolunda harcama gayret ve niyetini beyan ediyordu…
Demek vakıf insan böyle oluyor, demeden edememiştim.
İmameyn görüşü ve Osmanlı’da uygulanan şekliyle vakfedilen şeyin mülkiyeti Allah’a (kamuya) ait olarak insanların faydasına sunulan şeye denildiği cihetle, Hüsrev Efendi de hem malını (son kuruşuna kadar) hem de kendisini (her dakikasını) Allah yolunda vakfetmiş bir insandı.
Vefat ettiğinde beden olarak bir deri bir kemik denecek kadar maddi varlıktan sıyrılmış, maddi birikimini “Allah, müminlerden nefislerini ve mallarını, karşılığında cennet hakikaten onların olmak üzere satın almıştır!”[2]sırrınca Allah yolunda feda etmişti. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”[3] hadisi çerçevesinde bu zamanda insanların en ihtiyaç duyduğu iman hakikatleri konusunda üstadının gayur eli ve omuzdaşı olmuştu.
Sivil toplum ve gönüllülük çalışmalarının daha da önemli olduğu şu günümüzde hayatı ders olarak okutulması gereken şahsiyetlerden olarak karşımızda durmaktadır. Vakıf İnsan kavramının en önemli rol modellerinden olarak günümüze, gündemimize taşınması gereğinin sorumluluğumuz olduğu düşüncesindeyim.
TGTV olarak icra ettiğimiz son zirvede, değişen dünya ve gelişen Türkiye bağlamında sivil toplum ve gönüllülük çalışmalarını üst başlık yapmış ve uzmanlarınca çerçevesini çizmeye çalışmıştık. Küreselcilerin silahı dijitalleşme ile bireyselleşen ve bencilleşen insan modeline karşı, gönüllülük bağlamında sosyalleşen ve toplumun hayrına faaliyet göstermekle kendini bulan insan tekinin hem şahıs hem de toplum için öneminin altını bir kez daha çizmiştik.
Fakat hemen herkesin şikâyet ettiği bir konu var: rol-model eksikliği. Dünyevilik hemen hepimizi az-çok yakalamış, bir tarafta gençlerin ilgisizliği(!) mevzu olurken, diğer taraftan yaş ve tecrübece büyüklerin durduğu yer ve duruşu tartışılmış, gönüllü kelimesiyle karşılanmaya çalışılan vakıf insan tipi -görece- silik kaldığı gözlemlenmişti…
Bugün vesileyle hatırlayıp yad ettiğimiz Hüsrev Efendi, üstadından aldığı dersle şahsında ortaya koyduğu vakıf insan modelini kurduğu Hayrat Vakfı[4] ile kurumsal hale getirirken, talebelerini de vakıf insan çizgisinde yetiştirmiş ve insanların imanına fayda sağlayacak şekilde hayatlarını Allah yolunda sarf etmelerini tavsiye ve teşvik etmişti.
Halihazırda Vakıf tarafından toplumun faydasına bila-bedel yapılan çalışmalar ve vakıf insanların varlığıyla, Hüsrev Efendi’nin bu arzusu ve ortaya koyduğu modelin devam ettiğini Allah’a hamdederek görüyor, Hüsrev Efendi’yi bu vesileyle bir kez daha rahmet ve minnetle yad ediyoruz.
[1] https://twitter.com/msserdengecti/status/1692972612001931663?s=61&t=eH861HqHP0hDZb0rcLgOGw
[2] Tevbe, 111
[3] Buhârî, Mağâzî, 35
