Belgeler arasında gezinirken gördüklerim ve yaşadıklarımız örtüşünce bir pencere de ben açayım dedim. Başlık ümidimiz olsa da bana ait değil, camiye gitmeden hutbeye ulaşan bazı adamların çıkarımları. Geçmişten günümüze neler göreceğiz, hadi hep beraber bakalım…
Tarihler h. 02.09.1290’ı (1874) gösterdiğinde Nafia ve Ticaret Bakanlığına bir yazı[1] gelir. Yazıda “Haftada bir gün yani cuma günleri tatil-i umumi olduğu halde bir müddetten beri pazar günleri dahi adeta ikinci tatil-i umumi hükmüne konularak devair ve aklamın (daire ve kalemlerin) ekseri memurin ve ketebeden hali (boş) kalmakta idüğü işitilmekte olup bu suret pek layıksız ve yakışıksız olduğundan ve hasbe’l-mevsim bilcümle memurin ve zabıtan-ı aklam ve ketebenin sabahları nihayet saat beşte gelip işleri başında bulunmaları…” gereğinden bahsedilir.
Buna cevaben 08.03.1290 tarihinde cevabi bir yazı[2] gönderilir. Yazıda şöyle denilmektedir. “Mine’l-kadim devair-i devlette müstahdem bulunan her sınıf memurin ve ketebe için cuma günleri tatil-i umumi ittihaz edilmiş olduğu halde bir müddetten beri bir sebeb-i mücbir ve mübreme (zorunlu bir sebebe) müstenid olmayarak bazıları pazar günleri dahi mahall-i memuriyetlerine gelmeyip vuku bulan menhiyatı dahi isfa eylememekte olduğuna … maada mahall-i memuriyetlerine devam etmeyenlerin ve yine gelmemekte musır ve mükib (ısrarcı olanların) istifa etmelerinin bilcümle memurin ve ketebe-i aklama telkin ve tefhimine himmet olunması siyakında işbu buyruldu tastir kılındı (yazıldı)…”

Tarihler Ağustos 2023’ü gösterdiğinde hilafet bakiyesi Türkiye’nin camilerinde cuma günü okunan bir hutbede ayet-i kerime ile sabit bir hükümden ve çoğunluğu müslüman olan bir ülkenin insanlarının en önemli günlerinden birinde ibadetlerini yapmakta kolaylık sağlanması gereğinden bahsediliyor. Hutbenin konusu üzerinden muhalefet eden bir gurup/şahıs da kurumun başkanını hedef tahtasına oturtup şöyle bir çıkarıma varıyor.
“Tabi buradaki sorun şu; bu saatler sürekli değişiyor. Belirli bir saat yok. O yüzden de buna göre mesai ayarlamak oldukça zor. Zaten aslında orada niyet mesai ayarlamak değil. Niyet orada başka. Biz bunları söyleyip, ‘saati değişen namaza göre mesai mi olur’ denilecek ve hak verilecek dolayısıyla’ o zaman şöyle yapalım; biz cuma gününü tatil ilan edelim, ‘cuma tatil olsun’. Hedef o, çok açık. Öğrenciler filan bunların hepsi bahane. Orada Diyanet İşleri Başkanının ve onun gibi düşünen bir kısmının niyeti Türkiye’de tatil günü olarak pazar günü yerine cuma günü ilan etmek. Bunun arayışları bunun alt yapı hazırlıkları söz konusu. Bunlar girizgâh, bunlar altlık, bunlar hazırlama operasyonu.”
149 sene önce yazılanlardan geldiğimiz noktaya bakıca insan hem şaşırıyor hem üzülüyor. Bu şaşkınlığı Arif Nihat Asya, “Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu. Ne olduysa hep azar azar oldu!” cümleleriyle dile getirmişti. Şimdi de bazıları pazarımız cuma olacak derdine düşmüş. İnşallah yarın “hay dilim ben seni dilim dilim dileyim” diyecekleri sonuçla karşılaşırlar da biz de hamd ederiz.
Hazır bu meseleler konuşulurken herkes bilse de tekrarın faydasından bahisle, cumartesi Yahudiler, pazar da Hristiyanlar için ibadet günleri ve özel zamanlardır; tıpkı bizdeki cuma gibi… İçinde yaşadığımız ülke insanları müslüman olduğu ve karşı çıkanların bazılarının kimliklerinde de müslüman yazdığı halde ve müslüman olan pek çok ülkede uygulandığı halde bu konu bizde neden gündem bile olamaz?
Pencere açık kalsın, mevzu biraz uzasın…
[1] 451 – 74, A.}MKT.MHM. H. 09.02.1290
[2] 453 – 82 A.}MKT.MHM. H. 08.03.1290
