AMAN NE SOSYAL MEDYAYMIŞ ARKADAŞ

Akşam eve geldim, bir ara bir mesaja bakmak içindi galiba telefonu elime aldım; elime almışken de hesabım olan sosyal medya hesaplarına göz atayım dedim. Burası öyle bir yer ki hani şu “dürtme” dedikleri, bir mesaj gelince dikkatin telefona çekiliyor, bir şekilde eline aldığında da telefon içinde kaybolup gidiyorsun; aynen öyle oldu, kendimi instagram hesabında buluverdim.

Cami sonrası kurmaca bir üslupla yaşananları maç sonrası değerlendirmesi modunda anlatan bir delikanlı vardı. İlginç geldi, dinledim. Reels dedikleri videolardan, yani kısa olunca kapılınıveren cinsten… Eğlenceli geldi. Hatta sosyal medyanın başka bir rahatsız edici kısmı da beğendiğimi başkaları da beğensin ya da bu güzelliği onlar da görsün dürtüsüyle dar dost muhabbet gurubundan birisine gönderdim. Sonradan rahatsız da oldum ama göndermiş oldum.

Çünkü arkadan gördüğüm ve hepsi birbirinden -içerik anlamda- güzel videolarla karşılaştım. Onların da hepsini gönderme arzusu geldi, fakat yapamadım. Doğru da değil. Niye milleti olur olmaz her şeyle rahatsız edelim, değil mi? Hem de arka arkaya. Olmaz deyip video içeriklerine daldım.

Tesettürü anlatan kısa bir video vardı. Anlamlı beş on cümleyi ortama uygun çekim ve müzikle paylaşmıştı yine bir delikanlı. Etkiliydi. Fakat baş parmağımı ekrana koyup yukarı ittiğimde başka bir içerik ve öncekini aratmayacak, konu anlamında daha derinlikli ve anlamlı bir video ile karşılaştım. Kısa oldukları için birkaç defa döndü. Neredeyse ezberlemiştim. Güzel buldum. Vay be, dedim.

Aynı parmak hareketiyle içinde kaybolduğum başka bir videoyla karşılaştım. Her birisi için aynı şeyleri söylüyordum. Fakat fark ettim ki her yeni gelen video bir öncekini gündemimden düşürüyor, yeni gelenin güzelliğinin sarhoşluğu içinde oyalanıyor, sonra başkasına geçiyordum. İki dakikalık bir derinlik yaşıyor, bir tat alıyor ama yüz ellinci saniyede her şey değişiyordu.

Rahatsız olmaya başladım. Çünkü sosyal medya uygulamasını kapattığımda gündemimde hiçbir şey yoktu. Eskiden Cuma namazından çıkışta arkadaşlarla takılır, hoca ne anlattı diye sorardık birbirimize. “Valla çok güzel şeyler söyledi ama…” der arkası gelmezdi. Şimdi de benzer ama daha hızlı bir hal yaşıyordum.

O ara Behlül Dânâ Hazretleri düştü zihnime. Harun Reşit bir Ramazan akşam namazı öncesi Behlül Dânâ’ya, “Namaza gelen kim varsa iftara çağır” demiş. O da namaz sonrası çıkanlara “Hoca namazda hangi sureyi okudu?” diye sormuş. Bir elin parmağı veya biraz fazlası adam bilmiş. O da onları alıp Harun Reşid’in konağına getirmiş. Harun Reşid, “Bu ne? Ben sana herkesi çağır demedim mi?” deyince, Behlül, “Sen bana camiye gelen herkesi getir demedin ki, namaza gelen herkesi getir dedin” diyerek karşılık vermiş.

Ben de kendimi dinledim, az önce ben nelerle muhatap oldum, hangi cümle kaldı bende ve bana ne fayda sağladı diye. Yarım yamalak şeyler… Üzüldüm. Halbuki hayatlarımıza yön veren cümleler var kalbimizde ve aklımızda. Onlarla yaşıyor, onlara göre davranıyoruz. Onun için iyi, güzel de olsa çok şey duymak, evet bir tarafta dursun ama asıl sabit olanlara, oraya kuvvet verip istikamet kazanmamız gereken cümlelere odaklanmalıyız belki de. 

Hani adama sormuşlar, kütüphanende binlerce kitap var, bunların hepsini okudun mu diye, o da “yok” demiş, “ama bazılarını çok okudum” diye cevap vermiş. Bazılarımız telefon ekranına koruyucu yapar bazı sözler vardır. Bazılarımız yapışkan nota yazıp bilgisayarının veya masasının yanına yapıştırır. Ya da başka şekillerde gündemde tutarız bazı cümleleri. Onlar bize iyi gelir. Anladım ki bu sosyal medyada yok. Belki de ben kullanmayı bilemiyorum. Yine de sosyal medya bunun yeri değil, dedim kendimce. Yahut gezinmeyi adet edinmiş olanlar, karşılarına çok güzel hakikatler de çıksa, o akış içerisinde onu dünyasına alamıyor; çünkü arayan değil, gezen o orada. Ve akış çok hızlı…

Zaten sınırlı zaman harcadığım sosyal medyada daha seçici ve yavaş hareket etmeye karar verdim. Fayda gördüklerimi sindirerek almak, hızda kaybolmamak üzere daha bilinçli gezmeyi niyet ettim.

Bir de daha az dijital sosyalleşmeyi.

Çay olsa da sosyalleşsek, eskiden şuradayız, çay var, gel derdi millet; şimdi medya daha mı sosyal acaba; yoksa bizi mi unuttunuz 🙂

Yorum bırakın