KÖYLERİMİZİ YENİDEN KAZANMALIYIZ

Bugün dünyaya gözümü açtığım köyümüze gittim. Kırkım çıkmışken ayrılıp Eskişehir’e gitsek de 1984’te tekrar dönmüştük. İlkokul beşinci sınıfı köy okulunda bitirmek nasip oldu. Tek odada her sınıftan öğrenciler olarak bir yıl eğitim gördük.

Soba yakmaktan odun toplamaya, temizlikten farklı işlere pek çok şeyi okul ortamında ilk defa burada, köyümüzün okulunda görmüş oldum.

Köy ortamını o sene bitamamiha, sonraki senelerde yaz aylarında doyasıya yaşadım. İlk geldiğimizde henüz elektrik yoktu. Çıradan gaz lambasına, düven sürmekten sabah namazında nohut yolmasına, ipek böceği yetiştirmekten hayvancılığa ne çok ve hayatımda kalıcı izler bırakan uğraşlarım olmuştu.

Köyde çocuk yoktu, her yaştan herkese düşen işler vardı. Büyükler sürüyü götürürse küçükler oğlak veya kuzulara bakardı. Büyükler harman yaparsa küçükler buz gibi pınarlardan su getirirdi. Yemekler hep lezzetliydi, çünkü her yemekten önce aç olurduk. Aç olurduk, çünkü hepimiz çalışırdık…

Hay gidi, hatıralara boğulup gittim yine…

Bugün köye gittim, demiştim. Kış kurak geçse de bazı bölgeler güzel yağış almış. Bu sene hem kar hem de yağmur yağışları noktasında köy de fena gözükmüyor. Bundan bahisle her yer yemyeşil. Dağlar her renkten farklı kokularla bezeli otlarla süslenmiş. Zamanında her karışını adımladığımız bu yerlerdeki her otu bilir, hayvanların iştahla yemesinden biz de lezzet alırdık.

Dağlardaki rengarenk çiçeklerin resmettiği tablo inanılmaz bir lezzet verdi ruhumuza. Yoncalardan papatyalara, gelinciklerden farklı çiçeklere bir renk cümbüşü ve çam kokuları arasından yayılan çiçek kokuları sadra şifa, şehrin patırtısından yaralı gönle acip bir huzur iklimi açtı.

Mest olduk. Maşallah, dedik. Rabbimize hamd ettik.

Akabinde teyzeye uğradık. Bayramlaştık. Hal hatır sorduk, sorulduk. Satılan tarlalardan, tarla alanların ev yapma derdinde olup hafta sonu kaçacakları planlar yaptıklarından; Yenipazar ilçesine açılan yolun köye ulaşmadaki kolaylığından, fakat aradaki yolun asfalt yapılma zaruretinden; geçen sene bu zamanlar dolu vuran ormanın bazı çamlarının kuruduğu, bundan bahisle ormanın gelip bir yerdeki tüm çamları kestiğinden falan konuştuk…

Dağlardan, yeşilliklerden, dağların otundan söz açılınca, dağlardaki bu renk ve bitki çeşitliliğinin bir sebebinin de “köyde kedi hariç neredeyse hiç hayvan kalmaması” olduğunu öğrendik. Eskiden her evin her çeşit hayvanı olur, o verimli dağlar otlarıyla besin kaynağı olarak hizmet verirdi. Şimdi ot bol, fakat hayvan yoktu.

Eyvah, dedim. Gerçekten mi, diye sordum.

Evet, dediler. Hayvan yok…

Köylüler şehirli, şehirliler köylü olmaya başlamış. Tarla satışından bir ticaret oluşmuş. Köyün yerlileri dönmeyi düşünmediklerinden olsa gerek, bazıları neyi var neyi yok satıyormuş. Kaç sene sürer bilemem ama bir süre sonra köy eski köy olmaktan çıkacak, yeni ve gösterişli evlerle şehirlilerin arka bahçesi olacak. Eceli galenler de gidince (tabii o zamana kadar biz de kalırsak) belki köy yenilenecek, fakat hatıralar eskiyecek, hatta unutulacak. Zira o günleri hatırlatacak konuşmaları yapacak kimse kalmayacak…

Ah ki va esefa!

Köye iyi ki gittik. Eski/meyen evimizi, tarlalarımızı, meyvelerimizi gördük. Hatıralarımız canlandı. Fakat devam eden bu hareketlilikle içime bir burukluk oturdu. 

Köylerimizi tekrar kazanmalıyız, dedik. Siz ne zaman geliyorsunuz sualine ise, hayırlısı bakalım, Allah ne gösterir diyerek ovaya doğru yol aldık…

Yorum bırakın