HELALLİK İSTENEN TOKAT

Bayramın ikinci günü, göç yolları üzerinde olduğundan, eski zamanlardan beri çok uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan Gölpazarı’ndayız. Memleketteyiz. Baba ocağındayız. Bayram olmaktan da bahisle sıla-i rahim yapıyoruz.

Halaya uğradık. Doksan yaşına gelmiş. Maşallah, dedik. Zaman ne kadar da hızla geçiyor. Bende mazisi var, halanın ve içinde bulunduğu evin. Sene 1984, ilkokul dördüncü sınıfa kadar Eskişehir’de okumuş, bizimkiler köye geri göçünce ben de dördü Gölpazarı’nda, Gazimihal İlköğretim okulunda okumuştum. Halanın yanında kaldım o sene. Gurbetti bir nevi. Aileden (dikine uzayan yol mesafesiyle) yirmi beş kilometre de olsa bana uzaktı.

Bayram muhabbeti devam ederken hala “Hakkını helal et” dedi. “Sende bir tokadım var.” Hatırlamıyordum. Hatırlattı. Bir gün “İlla” demişim, “beni köye gönderin”. Sicim gibi yağmur varmış. Hava gidilecek hava değilmiş. Ne dedilerse ikna edememişler. “Araba tutun” diyor, başka bir şey demiyormuşum. Sanki araba var da o dönem oralarda. Yol olsa da köye, öylesine işte. Birileri gelmiş, ben de sakinleşmişim. 

Fakat ertesi sabah kalkar kalkmaz, Emirlerin Mustafa köye gidecek haberini nereden almışsam, onların bulunduğu Muhacir mahallesine gidip traktöre binmişim. Bürgü de yok, köye vardığımızda baştan ayağa ıslak, tekerlerden sıçrayan çamurlarla ben olmaktan çıkmışım. Köye varmışım ama iki tokat da anamdan yemişim, bu havada traktörle köye gelinir mi diye…

Tekrar “Hakkını helal et” dedi hala. Benim ne hakkım olsun ama hala hassas. Allah razı olsun. Az çektirmemişim ona da. Çilemizi çekenler olmasaydı, ne olurdu bizim halimiz. Şimdi biz en küçük meselede celallenip ateş püskürüyoruz çocuklara. Strese giriyoruz. Bir gün okula gitmeyip evde kalsa, sosyal medyadan veryansın ediyoruz eğitim sistemine… sanki çocuk bizim değil, asıl eğitiminden biz sorumlu değilmişiz gibi…

“Ah be hala, sen helal et hakkını” dedim. Hatırlayamadığım bir konuda benden helallik istiyordu. Dillendirmediği ne deliliklerimiz olmuştur kim bilir… Hatırladıklarım var da şimdi burada saymayayım.

Muhabbet devam ederken “E,” dedi, “Tayyib’i de kazandırdık”. Takıldım, “Yeter artık, değiştirsek mi, kaç sene oldu” deyince, “Yoook” dedi, “Biz ondan razıyız. Ben her gece kalkıp ona dua ettim. Benim gibi kimler var kimler, dualar olmasa olmazdı”.

“Doğru” dedim, “O fiili dua yaptı, sizin gibi hayatın doksanına gelmiş ağzı dualı koca’ları da manevi dualarla destek verdi de millet kazandı, memleket kazandı.”

Tokat hatırası çocukluğuma, geçmişe, daha nice hatıralara taşırken, oradan başlayan muhabbet Anadolu’nun gün görmüş, çile çekmiş, irfanı/nı koruyan ve ileriyi kuşatacak olanlara dualarıyla devam etti. 

Tokadıyla bizi hizada tutarken, aynı tokadın helalliği peşinde olarak memleketin selameti için dualarıyla dimdik ayakta duran büyüklerimize selam olsun. Allah haklarında hayırlar versin, hayır dualarını üzerimizden eksik etmesin.

Yorum bırakın