Bugün günlerden Arefe. Her arefe günü geldiğinde zihnime ve kalbime oturan bir hadise var. O da Peygamber Efendimizin Arafat’ta en çok okuduğu söylenen bir duadır. Dua mealen şöyle:
“Ya İlahi! Kabir azabından, içimizdeki vesveselerden ve işlerin dağınıklığından sana sığınırım.”
Evet, her arefe günü zihnime ve kalbime oturur dediğim hadise, işte bu, duada geçen işlerin dağınıklığı konusudur. İşlerin dağınıklığından, yeri geldikçe muhabbetini yapmakla birlikte her arefe günü de vesileyle hatırlar, dertlenirim…
Bugün de hatırıma gelmiş ve dertlenmişken muhabbet ettik birileriyle, onlardan aldığım notları size de açayım, belki birbirimize faydamız olur, ne dersiniz?
Buyurun öyleyse…
Normalde işlerin basit olması gerekir, değil mi? Bir proje geliştirilir. Plan yapılır. Hedefler konulur. Bütçe ve elemanlar belirlenir. Denetim de yerinde olursa işin doğru sonuçlanması beklenendir. Kula düşen kısım, fiili dua anlamında yapılır; takdir ne ise ona bakılır.
Bu kadar basitse işler neden dağılır? Efendimiz neden duaya dahil etmiş ve bu dua Arafat gibi bir yerde en çok okuduğu dualar arasına girmiştir?
İşlerin dağınıklığı meselesine gelinceye kadar, duada geçen ahiret inanıcının dünya işlerinde adaleti sağlamaya katkısı, nefis ve şeytanın aldatmacalarına kanmamanın işleri selamette tutması gibi öncüllerle beraber mi değerlendirmek lazım bilemedim, belki onlara da yoğunlaşılmalı.
Bu açıdan bakınca işin temeline insan oturuyor, gördüm. Yani ben/biz!
İşlerin derli toplu olabilmesi, sonuç alınabilmesi için öncelikle insan kendisine bakmalı demek ki. Öncelikle iç dengeyi kurmalı. Plan içerisinde nerede, ona bakmalı. Plan program belli, sınırlar net çizilmiş, ne yapacağını biliyor ve kanaat ediyorsa sıkıntı yok. Yok, “planda sıkıntı var, şurada şu olması lazım” gibi akıl verici pozisyonlar içerisine giriyorsa işte burada işler karışıyor. Bu da iki türlü olabiliyor: Birincisi, insan, ilişkileri cihetiyle kendisini nereye koyduğu; ikincisi, kaderin takdiri noktasında haddini aşıp aşmadığı…
*
Geçenlerde birisi anlatıyordu. STK’larda iş yapmak zordur. Neden diye sorduğumuzda verdiği cevap şu oldu: Ya çok karışan olur, iş neticesiz kalır ya da hiç kimse oralı olmaz, iş yine neticesiz kalır.
Bu beni zihnen Yirminci Lema’da anlatılan bir meseleye taşıdı. Ehl-i gaflet ve dünya böyle olmalarına rağmen, işlerindeki vazifeler ve ücret, hubb-u cah, şan şeref gibi insanlardan alacakları teveccühler taayyün edip bellidir. Müzaheme ve münakaşayı netice verecek unsurlar ortadan kalkmış olduğundan ittifak edip sonuç alarak işlerini yapıyorlar.
*
Bizde arefe arife şeklinde söylenir ve sadece dini anlamda Kurban Bayramı öncesi değil, önem atfettiğimiz şeylerin öncesinde kullanılan normal bir kelime olarak da dilimize girmiştir. Binaenaleyh, ileriye dönük güzel günlerin arifesinde olduğumuz düşüncesiyle işlerin dağınıklığından kurtulmak, bunun için de bu duayı söz ile söylemekle birlikte fiili olarak da olması gerekene uymak gerekiyor, anladım.
Bunun için de üzerimize düşeni yapmakta son derece dirayetli olmak ama kim olduğumuz, nerede durduğumuz, nerede ve ne zaman belirleyici olmamız gerektiği konusunda itiyatlı davranmak elzem diye anladım.
Bu yazı da bir dua olsun ve Rabbim Efendimizin yaptığı bu duayı hepimiz hakkında kabul eylesin.
Kurban Bayramı’nın bereketi üzerinize olsun.
