Bu aralar çizmek üzerine vakit ayırmaya başladım. Gerçekten lezzet verici bir durum. Çizgiler, renkler, gölge ve ışık…
Her tarafı yeniden görmeye başladım sanki. Nereye baksam referansları, perspektifi, gölgeleri ve ışıkları fark etmeye hatta göremezsem huzursuz olmaya başladım… Meğer, hayatta ne kadar çok detay varmış! Her şey ne kadar dakik ve amik çizgilerle, doku/nuş/larla bezenmiş…
Bazen biriyle muhatap olduğumda yüzüne dikkat kesildiğimi, onun da “Hayırdır!” bakışını görüp kendimi toparladığımı da görür oldum. Burası biraz sıkıntılı olabiliyor haliyle. Karşınızdaki kişi ne olduğunu bilmediğinden dolayı, normal olarak sizi tuhaf bulabiliyor. Ama insan yüzündeki ölçüleri öğrenmek, o tarzda görmeye çalışmak, hatta çizmeye gayret etmek acayip… Onu öyle yapanı düşünüp anlamaya çalışmak ve aczini itiraf edip “Sübhanallah!” diyebilmek güzel, güzel…
Her neyse, çizmek güzel geldi bana… daha da ileriye gitmesini ümit ve dua ediyorum…
Bu hafta sonu, çizdiklerimin, çalıştığım program tarafından kaydedildiğini fark ettim. Biliyordum aslında ama fark etmek ayrı bir mesele gerçekten… Çoğu zaman fark etmenin kıymetini bilemiyoruz. Düz mü desem, rutin mi desem yaşayıp gidiyoruz. İmanımız için bile Kur’an’da “Ey iman edenler, iman ediniz…”[1] buyurulur, neden?
“Buraya bak!”
“Bakıyorum.”
“Hayır, gerçekten bak!”
Evet, bakmak ve görmek ayrı şeyler… Her zaman baktığımız şeyi, detayları, içeriği, manayı göremeyebiliyoruz. Sadece bakıyoruz…
Efendim, program kaydediyormuş, demiştim. Bunu fark ettikten sonra, kayıtlı videoyu alıp daha düzgün bir hale getirdim. Arızalı, hoşuma gitmeyen, rahatsız edici olacağını düşündüğüm bazı yerleri çıkardım. Nihayetinde hep iyi şeyleri görmek göstermek istiyor insan, değil mi?
Ara ara geriye dönük tarama yaparız; genelleme yaptım ama herkes yapar diye düşünüyorum. Mesela fotoğraf albümü. Beğenmediklerimizi çıkarırız. Mesela sosyal medya geçmişi. Anlık paylaşım için güzel olmuştur ama sonrası için hoş gözükmeyebilir. Hasılı, iyi ve güzel arayışı hem ileriye hem de geriye doğru devam eder hayat boyu…
Bu video meselesinden aklıma düştü, benim hayatımın da çizgiler, renkler, gölge ve ışıklardan ibaret yönleri vardı. Ondan da ötesi, ruha ait kısımlar… Ve bunların hepsi, “Yoksa (onlar) kendilerinin sırlarını (içlerinden geçirdiklerini) ve fısıldaşmalarını gerçekten biz işitmiyor muyuz sanıyorlar? Hayır! (İşitiyoruz!) Yanlarında bulunan elçilerimiz (yazıcı melekler) de yazıyorlar.”[2] ayetinin beyanıyla kaydediliyordu.
Merhun vakit gelip hak vaki olduğunda ham görseli bize verip işlettirmeyecekleri kesin. Nasıl kayda girmişse öyle kalacak! Peki, arızalı kısımlar ne olacak? Bunları düzeltmenin bir yolu yok mu?
Sual böyle devam ededururken ham görüntüyü alıp işlemek değil de hayat devam ederken kötü hallerimize karşı, kulluğun bir artısı olarak, tövbe ve istiğfar meseleleri geldi aklıma… Bu kapı, ecel vaktine kadar açıktı. “Hatasız kul olmaz!” kamyon arkası yazısından ibaret değil elbette. Mesela “Ancak, bundan sonra tövbe edip (hâllerini) ıslah edenler müstesnadırlar; hiç şüphesiz ki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.”[3] ayeti, bu konudaki endişemize ümit vermektedir…
Çizim yapmak bana iyi geldi, diye düşündüm tekrar…
Farklı şeylerle meşgul olmanın iyileştirici ve geliştirici bir yanı olduğu muhakkak. Rutin, alışılmış, bildiğin şeyleri yapmak elbette güzel ama ekstra meşguliyetler onu da geliştiriyor, oradan gelen ruh darlıkları varsa onları dağıtıyor.
Bu ayrıca ele alınması gereken bir konu. Nasipse başka zaman konuşalım…
[1] Nisa, 136
[2] Zuhruf, 80
[3] Al-i İmran, 89